Mehmet Arif Selim yazdı
Özellikle 2001'de ABD'de yaşanan "İkiz Kule Saldırıları" sonrasında, gözle gorülür bir şekilde İslam ve Müslümanlar hedef alınır oldu Batı'da. O saldırıları yapanların güya Müslüman olması bahane edilerek, tüm Müslümanların terörist olduğu algısı batı insanının zihnine yerleştirilmeye başlandı.
Küesel medya, sinema sektörü, İslam düşmanı siyasiler ve sivil toplum kuruluşları, ısrarla Müslüman = Terörist algısı oluşturacak şekilde yoğun bir algı operasyonu yaptılar/yapıyorlar.
İslamofobi olarak adlandırılan, aslında İslam düşmanlığı olan bu algı operasyonlarıyla amaç hem batı insanının İslam'a yönelişini engellemek hem de Müslüman ülkelere karşı yapılan emperyalist amaçlı saldırıları ve işgalleri meşrulaştırmaktı. Öyle ya; "terörist" ülkeler işgal ediliyorsa bu doğaldır, müslümanlar öldürülüyorsa "teröristler" öldürülüyordur. Mantıkları bu, algıları bu.
Son yıllarda ve son aylarda İslam karşıtı gösterilerin en popüler olanı Kur'an-ı Kerim'i yakmak. Danimarka, İsveç gibi ülkelerde yapılan bu asağılık eylemleri "bireysel" eylemler diyerek geçiştiremeyiz. Zira hepsi planlı saldırılardır ve özellikle 2001 saldırıları sonrası uygulamaya konulan İslam karşıtı algı operasyonunun bir parçasıdır.
Kur'an yakma eylemini yapan yavşaklar bir kişi olabilir fakat, o eylemler onlarca bazen yüzlerce polisin koruması altında yapılmaktadır. Polis demek o ülkenin İçişleri bakanlığı demektir, dolayısıyla o ülkenin yönetimi demektir. Yani o eylemler yapıldığı ülke tarafından desteklenmektedir. İnanç özgürlüğünü diline dolayan ikiyüzlü ve çağdaş batı dünyası, bir inanca yapılan saldırıları desteklemektedir, nokta.
Ayrica o eylemleri yapanlar birey olsada, o eylemlere tepki göstermeyen batı toplumlarının büyük kısmı da, yapılan o alçakça saldırıların suç ortağıdır.
NATO'ya girmek için Türkiye'nin onay vermesini bekleyen İsveç'te de bu tip eylemlerin yapılıyor olması, ya İsvec'in NATO üyeliğini sabote etmeyi amaćlamaktadır ya da Türkiye'ye ve İslam dünyasına bir meydan okumadır. Her iki durumda da, İsveç'in TBMM üyeliğini oylayacak olan meclisimiz meseleyi iyi irdelemek durumundadır. Ülkenin dış politikadaki menfaatleri hesap edilirken, kutsallarımıza karşı yalılan saldırılar da hesaba katılmalıdır.
Bu eylemleri yaoan ve izleyenler "özgürlük var" seklindeki savunmaları saçmalıktan baska bir şey degildir. Özgürlük denen şeyin, her istedigini yapmak olduğunu sanan bu mantık fukaralarına, özgürlüğün sınırsız bir şey olmadığını / olamayacağını ısrarla anlatmaya ve kafalarına sokmaya devam etmek gerekiyor.
Kendilerinden başkasının özgürlüklerini yok sayan, insanların inanç özgürluklerine saldıran bu yobaz insan tipi, dünyada da ülkemizde de barışı, huzuru ve birlikte yaşama olgusunu tehdit etmektedir. Bu embesillere karşı tüm toplumların ortak hareket etmesi gerekmektedir.
Turkiye'nin girişimleriyle, Birleşmiş Milletler(BM) nezdinde atılan, kutsal kitaplara yapılan saldırıların suç sayılmasına yönelik adımın kağıt üzerinde kalmaması için uygulamasını takip etmek gereklidir. Bu tip olumlu adımların devam etmesi, toplumların ve dünyanın huzuru ve geleceği için zaruridir.
Aynı şekilde; İslamofobi rüzgarına kapılıpta, dinle alakalı her şeye saldıran ulke içindeki bazı insanların da bu yobazlığı bırakması, kutsallarla uğraşmayı terk etmesi, inanç özgürlüğüne saldırmayı bırakması da ulkemizin birliği ve huzuru için zaruridir.
Kutsala saldırmanın kimseye bir faydası olamaz. Bu saldırıların yasandığı Batı dünyasının aklını başına alması ve kutsala saldıranlara engel olması gerekir. Öyle boş boş, " insan hakları, inanç özgürlüğü" falan diyip laf kalabalığı yaparak ortalıkta dolaşmayla ve göz boyamayla geçiştiremezlerbu bu sorunu.