Ahmet Taştan'ın 25 Şubat 2023 tarihli Genç Gazete'de yayımlanan köşe yazısı.

Kur’an-ı Kerim’de geçen Ashab-ı Kehf olayında hikaye bir yerde kesiliverir. Bu kitapta yazar yaşadığı çağdan da ilham alarak zaman içinde dinin, din adamlarının, dini kurumların, nasıl bir zihinsel erozyona uğradığını göstermek ister sanırım.

Hele hele kitapta bir mahkeme olayı anlatılır uzunca. Yargıç, bir kadının cinlerle ve şeytanlarla ilişkiye girdiğini ve öldürülmesi gerektiğine hükmeder. Kadında gözü olan bir erkeğin iftirası üzerine kurulan mahkeme de kadın bir türlü kendini aklayamaz yapmadığı bir suç üzerinden yakılarak öldürülmesine hükmedilir. Bu mahkemeyi izleyen yedi uyuyanlardan biri 3 asır önce pagan bir yargıç tarafından kendisinin mahkum edilmeye çalıştığını hatırlar.

Barbar Yüzbaşı da kölelerin kolezyumda çarpıştırılarak eğlenen Roma halkını yargılar zihninde. Kardeşini nasıl öldüğünü ve kendisinin bu işten nasıl kurtulduğunu hatırlar.

Al-Mina çocukluğundan beri başından neler geçtiyse ateşin başında anlatır uyudukları gecenin evvelinde. Aslında bu hikaye oldukça uzundur ayrı bir kitap konusu bile olabilir. Yazarımıza bir eleştiri gelecekse bu noktadan not düşülebilir.

Fakat Nazan Bekiroğlu’nu okurken harika bir gün batımı seyrediyormuş gibi estetik bir zevk ile okuduğumu beyan ederim. Hacimli ve tarihi bir roman yazmanın nasıl bir sarp yokuşa tırmanmak olduğunu hissetmemek mümkün değil. Onca bilgiyi araştırdıktan sonra bunları yazının satırları arasına ilgili oldukları bir noktada kaydetmek hayranlığı cezbedecek bir hadisedir.

Yani yazarı görsem sormak isterim bu romanın yazma macerası nasıldır diye... Kitapta muhakkak her sayfada altını çizdiğim, yanına yıldız işareti koyduğum kelimeler ve cümleler sıkçadır. Bazen 3-4 satır süren cümleler bazen tek kelimeye düşer. Yazarın bir mesele hakkında 3 basamaklı cümle kurduğunu fark ettim. Yani cümlenin bağlaçları ya... ya.... ya da... gibi cümleler. "Ne kölelerin terasına tırmandı ne imparator koltuğundan baktı kanlı kuma ne de boş kafeslerin paslı kapısını açtı..." işte örnek bir cümle.

Yazar belli konularda yoğunlaştığında sayfalar boyu devam ettirir. Ben de sayfanın başına ismini yazarım. Mesela; deprem bölümü, yazmışım. Hamam bölümü, zıtlıklar bölümü vb.

Bazen satır başlarına; gerçekler/ efsaneler... Abartı ve gerçek... Gerçek İsa ve uydurulan İsa gibi notlarda düşmüşüm.

Bu kitabı okuyup Hristiyanlığın başına gelenler İslamiyet’in de başına gelir mi acaba diye endişe edenler olabilir. Fakat Peygamber Efendimiz (sav)’in bir hadisi şerifi üzerinden cesurca aktaralım: “Sizler karış karış, arşın arşın sizden öncekilerin yolunu izleyeceksiniz/onların inançları ve yaşayışlarını ölçü edineceksiniz. İnsanın giremeyeceği küçük bir keler / kertenkele deliğine girecek olsalar, siz de onları takib edeceksiniz.”(Hz. Peygamberin gelecekle ilgili bu ürpertici açıklaması üzerine biz sahâbîler) sorduk:"Ya Resûlellah! (İzlerini takib edeceğimiz bu topluluklar) Yahûdiler ve Hristiyanlar mı olacak?" Şöyle buyurdu:  “Ya başka kimler olacaktı?” (Buhari, Enbiya 50; Müslim, İlm 6)

Nazan bekiroğlu’nun yazmış olduğu bu Kehribar geçidi isimli kitap Belki de bu Hadis-i Şerif’in açılımıdır. Okumak gerekir mi? Evet, demek için kendimi zorlarım.

Tabii ki bizim bildiğimiz yedi uyuyanlar ile buradakiler arasında bazı farklar var bunları da Romanın kurgusundan kaynaklandığını belirtelim.

 

AHMET TAŞTAN