Ahmet Taştan'ın 24 Şubat 2023 tarihinde Genç Gazete'de yayımlanan köşe yazısı.

Ülkemizin üzerine kabus gibi çöken asrın felaketi ismi ile zihinlere yazılan deprem sebebiyle okumaya ara verdiğim Nazan Bekiroğlu hanımefendinin Kehribar Geçidi isimli eserinin son sayfasına bitirdiğim tarihi ve saati not düştüm.

Kehribar Geçidi... Tanıtımı zor bir kitap olsa da ana hatlarıyla konusunu özetleyebiliriz. 604 sayfalık hacimli kitap sizi tarihi zeminde uzak bir yolculuğa çıkarırken edebi zevk olarak kelimelerin lezzetine doyamıyorsunuz. Yine bir Nazan Hoca klasiği diyesiniz geliyor.

Kitabın kapağını açmadan önce yedi uyuyanlar Ashab-ı Kehf’in hikayesidir diye bir not görseydim sıkıla sıkıla Roma kültürünü ve romalıların yaptığı insanlık dışı davranışları okurken bu kadar sıkılmazdım. Neden bunları okuyorum ki sorusunun yanında ne için bunları yazmış sorusunu sorarken o detaycı bakış açısını bir kez daha yakalamış oluyordum.  Kelimelere en pratik şekilde ve sıradışı muamele ederek kurduğu cümleler kendisini asla tekrarlamıyormuş havası veriyor. Şairlerin sehn-i mümteni sanatını icra edişleri vecize gibi sözlerle süslediği eserini her sayfada izlemek mümkün.

Konusu hakkında kısa bir not düşecek olursak, henüz Ashab-ı Kehf makamına ermeden Roma’da dağınık dağınık mekanlarda farklı vazifeler yapan kahramanları tanıyalım: Kitabın son sayfalarında bu dünyadan daha doğrusu o günkü Hristiyanların yaşamış olduğu zaman ve mekandan ayrılmak isteyen 7 insan bir de köpekleri... Uykusuz çoban Fazelis, gezgin Al-Mina, senatörün azatlısı heybetli ve müziç Vitalis, yazıcı köle Simonides, Efesli yontucu Linus, barbar yüzbaşı Geta, kilise arşivcisi Sebestian, Bir de uykusuz çobanın köpeği Kehribar... Mağaraya giderken köpek önde, diğerleri arkada yol üzerindeki geçitten geçerek zamanın değiştiği mekana ulaşıyorlar. Kitabın ismi de buradan geliyor.

Roma kralının aldığı bir kararla sunaklara kurban kesmeyenlerin Hristiyan olduğuna hükmedilecek ve krallığın emrine bağlı kalmadığından dolayı hapsedilecekti...

Bu hacimli kitaba kısa bir not hükmündeki bu tanıtım sanırım yetersiz kalacak. Fakat yazarın yapmak istediği şeyi biraz daha derinden hissediyorsunuz. Nasıralı İsa’nın getirdiği dinin nasıl zaman içinde tahrif olduğunu gözler önüne seriyor.

309 yıl mağarada uyuyan bu insanlar, şehirden yiyecek alması için gönderdikleri gezgin Al-Mina'nın elindeki sikkeyi uzattığında fırıncıya, maceranın ikinci kısmı başlar. Mağaradan ayrıldığında "daha dün gece burada yoktu, ne zaman bu kadar büyüdü ağaçlar, otlar..." gibi cümle ile yeni vaktin fotoğrafı çekilmeye başlar.

Gezginin yaşadığı şaşkınlığı okuyucu da deneyimler sanki. Sonra Roma’nın güçlü kuvvetli binalarını, insanların kıyafetlerini, büyük bir endişe ile izler. Bakışlarında kocaman bir soru işareti her şeyin önüne düşer. Bu değişim akıl alabilecek bir şey değildir. Kilise arşivcisi Sebastian ile karşılaşması bir nebze olayı çözmeye vesile olur. “Daha dün böyle değildi!” cümlesi bile dinleyeni şaşırtmaya değecek kadardı.

Bir gecede bir şehir, bir medeniyet bu kadar büyük bir değişimi gerçekleştirmesi mümkün değildir. Lakin olayı bilen insanlar bu hakikatin karşısında Allah’ın kudretini de görmüş oluyorlar.

Kitapta Nasıralı İsa'nın getirmiş olduğu hristiyanlığa inanan yedi insan Roma’nın daha önce çalıştıkları mekanlara gidip gözlem yapmak isterler. İşte bu arada kitap geri dönüşüm tekniğini kullanarak 3 asır öncesi ile sonrası arasında ki farkı görmeye çalışır. Bir bilet numarası romanda 3-4 defa karşımıza çıkar. Birlikte çalıştıkları efendileri ile konuşmaları yaşadıkları mahkeme süreci hepsi tek tek bir kez daha satırlarda yerini alır.

Lakin dikkatimizi çeken en büyük şey Nasıralı isa’ya iman eden bu 7 genç, Başpiskoposun elindeki kutsal kitabın yanlışlarını söylemeye çalışırlar, yapılan davranışların hatalarını haykırmak isterler.

Beni ürkütten kurumsallaşmış ve kabul edilmiş Hristiyanlığın kaynaklarına kilisenin sahip çıkışı. Başpiskopos ağzından baklayı çıkarır “Nasıralı İsa bile gelse bunu değiştiremez artık.” AHMET TAŞTAN