Seçim bitti, sosyal medya mecralarında tartışmalar bitmedi. Bitmez de bitmeyecek de zaten. Lakin yakın arkadaşların, kırıcı ifadeler kullanması oldukça tehlikeli görünüyor bana. Hz. Yusuf, gördüğü rüyasını babasına anlatınca babası Yakup peygamber: “Bu rüyayı kardeşlerine anlatma. Muhakkak ki şeytan insanın apaçık düşmanıdır” der. Bir rüya anlatsa ne olur ki? Demek doğru mu? Rüyada görünen, rüyayı anlatan ve dinleyenlerin  arasına şeytan ve şeytanî fikirler girerse -ki girer- insanı darmadağın eder.  Özellikle Müslümanlar kendi arasında konuşurken haddini aşan, kışkırtıcı sözler söylememeli. Şeytanın ekmeğine yağ sürmemeli.

Siyasi parti farklılıkları o kadar taassuba dönüşmeye başladı ki din kardeşi olgusu geri planda kaldı. Ben de bu yazımda siyasi olarak farklı partiyi destekleyen iki arkadaşla yaptığım konuşmanın tarafımdan söylenmiş  cümleler paylaşıyorum. Örnek olur mu bilmem ama yazayım yine de:

Ahmet Taştan: Öbür fikri de araştırmadan kabul etmiş bir akıl, bu fikri neden kabul etmez de “kılıf” der, anlamış değilim. Zira öbür fikir, “kendi savunduğu taraftan geldi ve doğrudur.” Bu fikir ise karşı olduğu taraftan geldiğinde “minare kılıfıdır” mı?  Biz, buna adalet (!) diyoruz.

 Ahmet Taştan: Sen bırakmadıkça ben bırakamam çarşıyı karşıyı... Dediğimin doğru olduğunu sen de biliyorsun, ben de biliyorum. Cesaret mi, kime karşı ve niçin... Yukarıdaki ayırımı yapamayan akıl, kavramları da karıştırabiliyor demek ki?

Ahmet Taştan: O imamın ( Filistin’de kısa hutbe okuyan) canı yanıyor.  Biz de onlarla birlikte burada yanıyoruz.

Ahmet Taştan: Ne demek otoriteci oldun? Sen dirlik düzenden yana değil misin? Sen de çağın Abdülhamid'ini yalnız mı bırakacaksın. (Buradan sonra konu başka yöne kaydı) Güçlü bir Türkiye, siyasi otoritenin hikmetli tutumuyla biçimlenir. Okların yönüne dikkat eden bir akıl, bunu çabuk fark eder.

Ahmet Taştan: Sen de haklısın deyince artık söze gerek kalmaz. İyi geceler.

Ahmet Taştan: Fazla meşgul etmeyelim grubu.

Ahmet Taştan: Kaç kitap okuduğunu söyle bana, ne kadar tanıdığını söyleyeyim sana Abdülhamit Han’ı...

Ahmet Taştan: Abimsin gibi soruyorum, saygı ve hürmet ile. Cevap bekliyorum.

Ahmet Taştan: Amin cümleten ama bir kitap ismi alaydım iyi olurdu. Mustafa Armağan'ın "Kurtlarla Dansı 1-2", "Yalan Söyleyen Tarih Utansın" (10 cilt) yazarı  Mustafa Müftüoğlu' nun da 450 sayfalık “II. Abdülhamid” isimli kitabı tavsiye ederim.

Ahmet Taştan: Aslında farkında olmadan bizi yargılıyorsun. Bu iyi değil. "İlmini doğru kullanmadığını" nasıl bir ifade. Farklı düşünüyoruz, demeniz yeterli.

Ahmet Taştan: Oofff abi böyle olmaz, mümin müminin kardeşidir. Ufak bir ricada bulunduk. İlmi tartışmalar eser/kitap üzerinden yapılırsa delil olur. İlim, delil kabul eder. Bilgilerimizi kaynak göstererek ifade edersek seviyelice farklı fikirler, aklımızı aydınlatır. Aynı şeyin farklı noktalarına bakan insanlar gibiyiz. Hayırlı sahurlar...

Ahmet Taştan: Biz ilmî düzeyde tartışırsak araya nefisler girmez. Kalpler kırılmaz, herkes kendi görüşünü yüceltmez, kardeşini güçendirmez. Tabii ki sen sevdiğin tarihçiden bilgi aldın, onun yorumunu söylüyorsun. Ben de bildiğim tarihçiden bilgi aldım onu söylüyorum. Bilgiler, bilgiye cevap versin. Nefisler araya girmesin.

Ahmet Taştan: Bu farklı bilgiler biz Müslümanları bile ayrıştırıyor. O zaman burada şunu söyleyelim. Üstat Hasan el Benna şöyle diyor: “İttifak ettiğimiz şeylerde beraber hareket ederiz, ihtilaf ettiğimiz şeylerde birbirimizi mazur görürüz.”

Bence çok güzel bir düstur. Lakin Bu tartışmalar ülkemizin siyasi gücünü zayıflatmaya yönelmemeli.

Rabbim hepimize tartışmalarda haklı çıkmayı değil, hakkı/ doğruyu bulmayı nasip etsin.

AHMET TAŞTAN