“Kılıcın temizleyeceği, akan kanların pisliklerini temizleyeceği en layık ülke…”

Kendisi kitabında anlatmaz ama hakkındaki anlatılarda Endülüste (İspanya) emrinde görev yaptığı hükümdarın ona zorla içki içirmesi üzerine hacca gittiği rivayet ediliyor, kendisi eserinde bu konuda bilgi vermiyor.

Seyahatnamesi (Rihle) hac yolculuğunu dönene kadar anlatıyor. Eserine, besmele, salat ve selam ile başlamış. Sonraki ilk cümlesi “… bu eserin yazımına 30 Şevval 578 (25 Şubat 1183) tarihinde Şüleyr Dağı karşısında denizde gemideyken başladım”.

İbni Cübeyr Seyahatnamesi İslam dünyasında alanında önemli bir eser o kadar ki sonraki dönemlerin ünü onu da aşan seyyahı İbni Batuta’nın seyahatnamesinde onun eserinden 250 sayfayı aynen aldığı ortaya çıkarılmış. Abderi, Makkari, Makrizi; Mekke, Şam, İhmim ve Ayzab’tan bahsederken ondan iktibas yapmışlar. (TDV İslam Ansiklopedisi, İbni Cübeyr Maddesi)

Kendisinin Endülüs Valancia’da 1444’te doğduğu ve 3. hac yolculuğundan sonra yerleştiği Mısır’da 1217 yılında öldüğü kabul edilmektedir.

Rihle ismiyle anılan seyahatnamesinde çok ilginç gözlemleri vardır.

Seyyahımız Granada’dan 3 Şubat 1183 günü çıktığı fırtınalı, dalgalı deniz yolculuğunu Girit üzerinden vardıkları İskenderiye’de (Mısır) uzun ve meşakkatli bir kara yolculuğu ile devam ettirir. Mısır’a ayak bastığı gibi gördükleri üzerinden onda büyük bir Selahaddin Eyyübi hayranlığı oluşur. O kadar ki isminde din takısı taşıyanların en layığının o olduğunu söyler.

Mısır’da çeşitli sosyal yardım ve dayanışma uygulamaları vakıflar tarafından yerine getirilmektedir. O hepsini Selahaddin’in bir hizmeti olarak anıyor.

İskenderiye’de hastalar, zahitler, talebeler için vakfedilmiş hizmetler var. Ev, medrese, hastane sağlanmış kendilerine. Hastaneye gidemeyen yabancı hastaları tabibler ayağına gidip tedavi ediyorlar. Yine İskenderiye’de uzaktan gelen yolculara günde 2 ekmek dağıtılıyor.

Selahaddin Eyyübi’nin en dikkat çeken hizmetlerinden birisi Kahire’deki bir sarayı “Akıl Hastanesi” olarak ayırmış. Hastanede hastalar için ilaç ve hizmetlerini yapan hademeler görevlendirilmiş. Bu hastanenin bir benzeri Kahire yakınlarındaki Fustat şehrinde varmış.

Sultanın inşa ettiği medreselerde alimlerin yetim ve fakirlere ders verdiğini belirtiyor.

Fatimiler devrinde hacılardan vergi alınırmış Sultan Selahaddin bu vergiyi kaldırmış.

Hac yolculuğunda denizde batma tehlikesi geçirmiş. Susuz ve aç kalmış. Hasta olmuş. Bütün bunlara katlanan İbni Cübeyr iki bölgenin insanını hacılara karşı acımasız tavırlarından dolayı ağır bir şekilde eleştiriyor. Kızıldeniz’de Ayzab limanına gelmişler. Bu bölgenin insanı hacıları sömürmek için çeşitli yollar denermiş. “Hacıların elde ettikleri en büyük sevap bu Melun şehirde (Ayzab) katlandıkları zahmettir” diye yargısını paylaşmış. Dahası da var meraklı okuyucu kitapta bunları fazlasıyla bulabilir.

Ayzab’tan bir deniz yolculuğu ile Cidde’ye bir gün uzaklıktaki Ebhar limanına iniyorlar. Oradan Cidde ve sonra Mekke’ye geçiyorlar. Mekke Emiri Müksir’in hacılara kötü davrandığını söylüyor ve o cümleyi kuruyor; “Kılıcın temizleyeceği, akan kanların pisliklerini temizleyeceği en layık ülke Hicaz’dır”.

Sultan Selahaddin Haclılarla savaştığı için bu bölgeyi denetleyemiyor yoksa bu bölge insanları ve yöneticileri hacılara böyle kötü davranamazdı diye yazmış.

İlginç bir iddiası da var, Endülüs Fakihlerinden bir kısmının bu bölgede hacılara kötü davranılmasından dolayı hac farizasının Endülüslülerden düştüğüne inandıklarını söylüyor.

Çevirmenin bazı kusurlarına rağmen ilginç bir seyahatname okunmayı hak ediyor. Ne diyelim “Emek zayi olmamalı”.

İsmail POLAT

Tarihçi