“Ölümünden sonra hayatta iken hac yapamadığı için naaşına Hac yaptırılan vezir…”

Endülüs’ten (İspanya) Hicaz’a gelen İbni Cübeyr bu bölge Araplarının bazı hallerine şaşar. Onlardan biri, Araplar her yeni hilal göründüğünde bayramlardaki gibi birbirlerini tebrik ederek el sıkışıyorlar, istiğfar (af dileme) ediyorlar, birbirlerine dua ediyorlar. Biraz yadırgamış, bu doğu halkının her birinin ayrı bir davranışı var diyor.

İbni Cübeyr hac mevsiminden önce bölgeye geldiği için hem hac ibadeti, hem umre ziyaretleri hakkında ayrıntılı bilgiler vermiştir. Günümüzden 841 yıl önce hac ibadetini ayrıntılarıyla anlatmış ve anladığım kadarıyla günümüzde hac ibadetini yapan tarih meraklısı birinin yazdıklarıyla günümüzü kıyaslaması için kitabında yığınla yazım malzemesi var.

Benu Şube Arapları hacılara zorluklar çıkarıyormuş, fırsat bulurlarsa da soyuyorlarmış. Hacıların suyunu kesip susuz bıraktıklarını da yazmış. Musul Atabeyi İmadeddin Zengi’nin veziri Cemaleddin Benu Şube Araplarına çeşitli iktalar vermiş, gelirler bağlamış.

Bu nedenle hem hacılar tarafından hem Mekke, Medine esnafı ve halkı tarafından çok sevilmiş Cemaleddin. Mekke ve Medine’de bir çok eserler yapmış, eski eserleri onarmış velakin kendisi hac yapamamış.

Kâbenin kapılarını yenilemiş, eski kapılarını almış vasiyet etmiş ölünce kendisine tabut yapılmış. Yakınları ve sevenleri bu tabutla hac zamanı naaşını Arafat’a götürmüş ve Kâbeyi tavaf ettirmişler. Sonra tabut Medine’ye getirilmiş ve peygamberin mezarının yanında gömülmüş.

Araplar Recep ayı hilali için günler önceden hazırlıklar yapıyorlarmış. İbni Cübeyr’in bulunduğu yıl hilal Mekke’den görünmemiş. Mekke’ye yoldan gelenler görmüş Kadı huzuruna çıkarılmışlar.

Şahitlik etmişler ve Kadı kararı, Mekke Emirinin onayı ile “haram aylar” (sanırım üç aylar demek istemiş) başlamış. Mekke Emiri, davul, dümbelek ve boruları çaldırarak başlayan mevsimi ilan etmiş.

Geceleyin gösterişli kandiller, ateşler yakılmış, develer süslenmiş, deve mahfellerinde mumlar yakılmış, çok gösterişli kutlamalar yapılmış Recep ayı hilali için. İzdihama yol açan mahşeri bir kalabalıkla umre yapılmış.

Seyyahımız böyle bir kalabalığın Mekke’de aç kalabileceğini ama kendisinin kaba bulduğu Yemenliler vasıtasıyla Allahın hikmeti olarak Mekkelilerin ve hacca gelenlerin aç kalmadığını yazıyor. Anlattığına göre Yemenliler günler öncesinden umre ya da hacca gelirmiş ve yanlarında; buğday, fasulye, yağ, bal, kuru üzüm, badem getiriyorlarmış.

Eğer bu malları getirmeseler ülkelerinde hayvan kıran hastalık olurmuş ve kıtlık yaşarlarmış. Malları Mekke’ye getirirseler ülkelerinde bolluk bereket oluyormuş. Seyyahımız “bütün bunlar emin şehir hürmetine Allahın lütfudur” diye sözünü bağlıyor.

Emevi ve Abbasiler döneminde islamın sınırları genişledikçe Kabe’nin etrafında düzenlemeler yapılmış. Seyyahımızın verdiği bilgilere göre en eski onarımlar ve imar faaliyetleri Bağdat’ın kurucusu halife Mansur’un oğlu El Mehdi zamanında yapılmış. Ondan kalma bir çok yazılı direkten bahsediyor.

Berat gecesi yerel halk zem zem suyunun artacağına inanıyormuş. Seyyahımız ve bazı Müslümanlar bu durumu reddediyorlar. Berat gecesinden önce ve sonra gizlice ölçmüşler böyle bir durumun olmadığını anlamışlar. Seyyahımız “Bu uydurma yalana şaşarım, fitneden Allaha sığınırım” diye sözünü bağlıyor.

Zem zem kuyusunun yanında su doldurmak için ve abdest almak için ayrı ayrı mekanların olduğunu belirtiyor, İbni Cübeyr.

Abdullah bin Zübeyr’in Kabeyi aynı Hz. İbrahim dönemindeki gibi yenilediğini söylüyor. Kabeyi yenileme işi bitince Abdullah bin Zübeyr Mekke halkıyla yalınayak Ekeme denilen yere gelmiş. Burada ihrama girmiş Ekeme Umresi’nin o günden Abdullah bin Zübeyr’den miras kalmış. Daha sonra Zalim Haccac, (Zübeyr’i öldürmüş) tekrar Kabe düzenini Kureyş zamanındaki haline çevirmiştir diye bilgi veriyor.

Yine seyyahımızın anlattıklarından çıkardığımız, Irak, Acem, Horasan diyarından gelen hac kafilelerinin hocaları Arapçanın yanında Farsçayı da kullanmışlar. Yazarımız onları çift dilli olarak nitelendirmiş.

İsmail POLAT

Tarihçi