Recep Akakuş'un köşe yazısı

Benim hayalimdeki İnegöl, tarihî ipek yolunun Bursa ayağının geçtiği güzergâh üzerinde gelişmeliydi. Böylece Doma Köy’den başlayan bir iskân ve îmar faâliyeti, Ahî Dağı’ na yaslanmış olarak Kurşunlu Beldesi’ ne kadar uzanmalıdır. Ahî Dağı’nın İnegöl Ovası’na bakan ve de deprem riski taşımayan sağlam zeminli güney yamacına İnegöl şehri, yaslanmalıdır.

Arkasına aldığı Ahî Dağı da kuzey rüzgarlarına karşı, İnegöl şehir merkezini korumalı idi. Karşısında yer alan Uludağ’ ve Domaniç dağlarından inen akar suların beslediği İnegöl Ovası da yemyeşil örtüsüyle tarım ve ziraata bağrını açmalıydı. Diğer yandan Mezit Köyü’ünden başlayıp Tahtaköprü-Oylat Kaplıcalrı – Hayriye- HamidiyePaşaören-Süle - Turgutalp – Kayapınar ve Çiftlik köylerini aşarak Babasultan Köyü’ne ulaşacak bir dağ turizm dağ-yolu üzerine kurulacak turistik tesisler ile İnegöl, sanayî şehri olduğu kadar aynı zamanda bir turizm şehri de olabilirdi.

Olabilirdi diyorum; çünkü “atı alan, Üsküdarı geçti “derler. Benim de bu söylediklerim, bir tasavvur ve bir hayal niteliği taşımaktadır; bunun, ben de farkındayım. Ancak unutmayalım ki bütün keşifler, hayal ile başlamıştır. Bendeniz, İnegöl aşığı ve de İstanbul’ da yaşayan bir hemşehriniz olarak bu hayâlimi siz okuyucularımla paylaşmak istedim. Her gecenin bir de sabahı olacağına inanmaktayım.

Çocukluk ve gençliğimin bir bölümünü yaşadığım İnegöl’ü ve İnegöl’lüleri unutmuyorum. Ülke içinden ve dışından gelerek İnegöl coğrafyasına gelip yerleşen yeni İnegöl’lülerin, bastıkları toprağın değerini bilmelerini istiyorum. Bunun için de kitabımın ön sözünde de ifade ettiğim gibi bendeniz İstiklal Marşı şâirimiz Merhum Mehmet Âkif Ersoy’un: “Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı!- Düşün! Altındaki binlerce kefensiz yatanı. . ” mısralarında ifadesini bulan inanca sahibim. Yüce Rabbim, beni ve İnegöl’lü hemşehrilerimi bu kutsal inançatan ve de bu tarih şuurundan ayırmasın! Umarım ki bu tarih şuuru ve de kent bilinci, İnegöl’lü hemşehrilerimin önünü aydınlatır ve onları aydınlık bir ufka doğru yöneltir.

Gerçek bu olduğuna göre İnegöl’lü hemşehrilerim, bir impartorluk bakıyyesi olarak İnegöl coğrafyasında bulunduklarının idrakine varmalı; ırk birliğinin ötesinde bir kültür birliğine ulaşmanın ve bir kent bilinci içinde mutlu ve huzurlu bir hayat yaşamanın yolunu mutlaka bulmalıdırlar.

Unutmayalım bizim” aşûre “diye bilinen hem yemek ve hem de tatlı yerine geçen bir “aş” türümüz vardır. İnegöl’ün sosyal yapısı ile ilgilenen genç araştırcılara ve de aydınlara, “aşûre” deki tarım ürün çeşitlerini hatırlatır ve fikrî sentezlerini buna göre yapmalarını salık veririm. Altını çizerek bir daha ifade edeyim ki İnegöl coğrafyasında görülecek etnik farklılıklar, zenginlik olarak kabul edilmelidir. Zira yörenin huzur ve mutluluğu, bu düşünceye ve bu inanca bağlıdır.

Sözlerimi, bu temenni ile bitirirken İnegöl ile bağlantılı olarak eser kaleme almış olan başta “cevâhirü’l-Ahbâr” sahibi Noktacı Kasım Efendi’yi; ardından – bir anlamda- onun halka vermek istediği mesajları fıkhî ölçüler içinde halka sunan “Cevâhirü’l-Ahkâm” isimli kitabın sahibi olup halk arasında “Koca Müftü” diye anılan Hasan Fehmi Aslan Hoca Efendi’yi; İnegöl Halk Evi’nin ilk neşriyatı olarak okuyucuya sunulan “Coğrafi, tarihî ve Ekonomik Yönüyle İnegöl “isimli kitabın yazarı Merhum Turğut Canmamaş Hocamızı, Rahmetle anıyorum.

Ayrıca İnegöl kaymakamlarından Sayın Hüseyin Atak Bey ile o yıllarda İnegöl belediye başkanlığını üstlenmiş olan Sayın Camal Arık Bey’in sağladığı geniş maddî manevî desteğe dayalı olarak “Geçmişten Günümüze İnegöl”isimli kitabın yazarı ve de yakın dostum Sayın Kenan Kahraman’a ; son olarak da “İnegöl Folkları” isimli kitabın yazarı Sayın Numan Kartal Bey ‘e İnegöl ‘e ve İnegöl’lülere ilişkin eserler kaleme aldıkları için şükranlarımı sunuyor ve her birine, sağlıklı bir hayat diliyorum.