Ahmet Taştan'ın köşe yazısı

Hangi tür mücadele olursa olsun, sonuçta “kazandım” kelimesini söyleyenlerde sevinç ve mutluluk had safhaya ulaşıyor.

Bu hali anlatmak için insanlar “söyleyecek kelime bulamıyorum” ifadesini duygularını anlatırken kullanabiliyorlar.

Ülke bir sürü felaketin ardından seçim sathı mahalline girdi ve bunu yoğun bir şekilde yaşadı. Bu yoğunluk, bu yorgunluk insanlar arasında bazı kırgınlıklara, bazı ayrışmalara yol açtı belki.

Bir “kazanma geleneği” olan sayın Cumhurbaşkanımız dünya ve ülke tarihinde “demokratik sistem” dahilinde “unutulmaz başarılara” imza attı. Devasa bir siyaset tecrübesi ile Türk milletine hizmet edecek böyle bir yöneticinin râiyeti olmak şahsen beni çok mutlu ediyor.

Bu güne kadar yaptıkları, yapacaklarının teminatı olarak bilindi. Pak bir vicdan aynası olarak gördüğümüz “hizmet siyaseti” de gayet yürekten kabul görmüştür. Milletimiz; “güven, milli ve yerli olma” kelimelerine daha değer vermiş ve bunları en güzel temsil eden cumhurbaşkanımızı makamına tekrardan layık görmüştür.

Bir taraftan parmak sallayarak hesap soracağız demek öbür taraftan helalleşmekten bahsetmek insanların kafasını karıştırdı. Güvensizlik oluşturdu. Kendi aklından daha ziyade, “başkalarının üfledikleri fikirlerle” memlekette yönetime geçmeye çalışanlar bir adım geride kaldı.

Sevinç ve coşku, dün akşam şehrimizin sokaklarında gezdi durdu. Bayraklar sallandı, parmak işaretleri anlaşma vesilesi oldu, gecenin karanlığı sevinç ışıklarıyla renklendi. Bir pazartesi sabahına böyle uyanmak yirmi yıldır olağan bir şey oldu.

Lakin Türkiye’den değil de başka ülkelerin halinden bahsediyormuş gibi yorum yaparak ülkemizi “karanlık bir zemine gömmeye” çalışanlar, yavaş yavaş gözlerin önündeki perdeyi kaldıracaklar ve bir nebze gerçekleri göreceklerdir.

Alabildiğine ve olabildiğine samimi, son hücresinin yorgunluktan takati kesilinceye kadar çalışma azmine sahip bir siyaset dehası ülkemizin başında oldukça yeryüzüne “Türkiye Yüzyılı” mührü kazılacak olmanın sevinci yürekleri alevlendirdi.

Korna sesleri birbirine karışırken, yollarda  ilerleyemeyen konvoylar, arabanın camlarından sarkan çocuklar/gençler sevinçten ne yapacaklarını bilemiyorlardı. Lakin ne yapılacağını bilen lider, bir sonraki seçime hazırlanmak gerektiğinin düğmesine basmıştı bile.

Ben de geçmiş referandumlarda  ortaya çıkan %48 kitleyi incelemek gerektiğini düşünüyorum.  

Tabii ki hepsi terör sevici değildir, tabii ki hepsi “Tayyip gitsin de ne olursa olsun” deyici değildir, tabii ki hepsi milli ve yerli olana karşı olan hain değildir... Ama genel olarak sözü geçenler bu kanaattedir ki oyların rengini onlar belirlediler.

“Seçimi kazanalım Müslüman görünmekten de kurtulacağız” gibi ifadeler yüreklerdeki yanlışlığı ortaya koyuyordu. Seçimde demokratik hakkını kullanarak yöneticisini belirleme gayretinde olan herkes vazifesini yapmıştır.

Vatandaşlık hakkını kullanarak seçimlerin sonucunu da belirlemiştir. Bu seçim “seve seve” oy kullananlar ile “sıka sıka” oy kullananlar arasında olmakla birlikte sadece Türkiye coğrafyasında değil tüm dünyada gerçekleşen bir seçimdi.

Dünya Müslümanları, Türk bayraklarının gölgesinde sevinçlerini kutlarken yüzler hep gülüyordu. Kalpleri eviren çeviren Cenab-ı Allah “doğru zamanda, doğru adam”a çevirdi yürekleri. Sevilen adamın yanına döndü kalplerimiz çünkü o her zaman “lâ gâlibe illAllah” dedi.

Şimdi yepyeni bir zaman, haydi...