İnsanların potansiyel gücünü harekete geçirmek istemeyenler hayatımızda hep olur. Bu insanlar kendi inançları uğruna, potansiyel gücünü engellediği insanların bilmeden en büyük düşmanları olabilir. Bilmeden gizli düşman olan bu insanlar bazen insanın en yakınında ki akrabası bile olabilir. Bu akraba bir baba, bir ağabey, bir dost olabilir.
Şube müdürlüğü görevindeyken eğitim öğretim işlerinden de sorumluydum. Şube müdürlük görevlerimden birisi de okula devam etmeyen öğrencilerin okula devam etmelerini sağlamaktı.
Okulların birisinden, bir babanın kız çocuğunu okula göndermek istemediği ile ilgili bir ihbar aldım. Bu ihbarı işleme koymadan önce baba ile iletişime geçip çocuğunu okula niçin göndermek istemediğini öğrenmek istedim. Baba makam odama kızı ile birlikte geldi ve niçin kızını okutmak istemediği sorusunu kendisine yönelttim.
Baba inancı gereği kız çocuklarının okumaması gerektiğini ifade etti. Ben de kendisine peki eşinizi doktora götürmek zorunda kaldığınız zaman erkek doktoru mu, yoksa kadın doktoru mu tercih edersiniz diye sorduğum da tek çırpı da 'Kadın doktoru' dedi.
Babanın bu açıklaması üzerine ne güzel söylüyorsun 'Sen kızını, ben kızımı, diğerini kızını okutmazsa hangi kız çocuğu ya da hangi kadın doktor olabilecek? Yarısı cahil olan toplum, nasıl ileri toplumlarla baş edecek?' Diye söylediğimde, her türlü cezayı göze alacağını ama kızını yine de okula göndermeyeceğini söyledi.
Siyah kıvırcık saçlarıyla göz çukurları içinde gonca yaprağı varmış gibi yem yeşil gözleriyle çok çarpıcı bir çocuksu güzelliği vardı Elif'in.
Babasının okutmayacağım sözünü duyduğunda küçücük kalbi pır pır atıyor, heyecandan göğüs kafesi körük gibi inip kalkıyordu. Babasının okutmayacağım sözü ile gözleri doldu, boğazı bıçak ile kesilmiş gibi acımaya başladığını gözlerinin nemlenmesinden anlıyordum. 'Baba ben okumak istiyorum demek istedi ama babasının sert bakışları cesaretini kırdı, söyleyeceği sözler ağzına tıkanıp kaldı.
Boynu bükük mahzun olarak odamdan çıkan Elif'in babasını ikna edememiş olmama sinirlendim, hiddetlendim ama elimden de bir şey gelmemişti. İnsan ne oldum dememeli, ne olacağım demeli.
Yıllar sonra bir bankaya gittim. Banka görevlisi kadın çalışan, işimi nezaket kuralları çerçevesinde özenli bir şekilde yaptı ve ummadığım bir yakınlık gösterdi. Çalışanın bu kadar yakınlık göstermesine bir anlam veremedim, işim bittikten sonra teşekkür edip ayrıldım. Kadın çalışan beni uğurlamak üzere kalktı ve 'Hocam nasılsınız, beni tanımadınız değil mi? dedi.
'Hayır, tanımadım ama yüzünüz yabancı gelmiyor.'
'Siz beni tanıyor musunuz?'
'Hocam ben Elif, yıllar önce babam ile makamınıza gelmiştim, babam beni okula göndermediği için. Sizin konuşmanızdan sonra babam beni yine okula göndermedi ama ben yılmadım, bıkmadım, gizliden gizliye dışardan kitaplar temin ederek hiç okula gitmeden önce okumayı öğrendim. İlkokulu açık öğretimden bitirdikten sonra ortaokul ve lise eğitimimi de yine açık öğretimden aldım.
Bunlar bana yeterli gelmedi, üniversite sınavına girdim, açık öğretim fakültesinin ekonomi bölümünden mezun oldum. Sonra iş için bankaya müracaat ettim ve şimdi buradayım. Tabii hocam bunu da yeterli görmüyorum. Ben bürokrasi hayatına adım atmak istiyorum. Ben kaymakam olmak istiyorum ama malum referans gerekiyor ne yazık ki benim referansım yok.
'Elif hanım sizin referans göstermenize gerek yok ki, zaten siz kendi kendinizin referansı oluşsunuz, siz hayatınızı komisyonda dile getirseniz, sizi almayan komisyonun yüzü kararsın. Siz nice potansiyel gücünü gösteremeyen mazlum ve mağdurların temsilcisi olmuşsunuz, yolunuz açık olsun, ne kadar mutlu olduğumu ifade edemem.
Not: Gerçek yaşamdan kurgulanmıştır.
ÖZER YILMAZ