Köyünden veya bulunduğu şehirden hiç çıkmamış bir kişi; çorak bir memlekette yaşıyorsa her yeri çorak bilir, yeşillikli bir memlekette yaşıyorsa her yeri yeşil zanneder, suyu bol olan bir memlekette yaşıyorsa su tasarrufunu bilmez ve de suyun kıymetini bilmez. Bulunduğu yerden çıkıp farklı diyarlar gören yolcunun hayal gücü gelişir.

Dünyanın farklı yerlerde farklı hayatlar olabileceğini tahmin etmeye başlar. Biraz daha fazla gezip başka kültürlerle de tanışan ise her yerde farklılıklar olabileceğini dünyayı karış karış gezmeden başka bölgeler hakkında ön yargılı olmaması gerektiğini öğrenir.

İlim yolcusu da böyledir. Sadece hayat tecrübeleri ile her şeyi bildiğimizi zannederiz. Bir kitap okuruz ve artık eksik olan yanlarımızı da toparlayıp her şeyi öğrendiğimizi zannederiz. Sonra bir kitap daha okuyunca hala öğrenilecek şeylerin olduğuna ikna oluruz. Sonra okudukça, okudukça ve de okudukça hiçbir şey bilmediğimizi kavramaya başlarız.

Bu topraklarda yaşayanların çoğunun amellerinin müçtehidi olan büyük İmam, Ebu Hanife'nin: "Bilmediklerimi ayağımın altına alsaydım başım göğe ererdi." sözü başka nasıl açıklanabilir ki?

İlim, ancak hangi ilim? Üniversite sınavında çıkacak sorulara cevap verebilecek ilim mi? İnsanlığa fayda sağlayacak alanlar seçip, o alanda ilerletecek ilimler mi? Para kazandıracak ilim mi? Hesap gününü kolaylaştıracak hayatı yaşamaya imkan sağlayan ilim mi?

Bu dünya hayatı faydasız ilimler ile uğraşacak kadar uzun değil ki! Bu yüzden değil midir Efendimizin (Salat ve Selam üzerine olsun): "Faydasız ilimden Allah'a sığınırım" (1) duası...

İbn Sina tıp ile ilgili ilimleri çalışırken nakli ilimleri boş vermedi. Ali Kuşçu astronomi ile ilgilenirken ahireti kazandıracak ilimleri boş vermedi. Harezmi matematik ile ilgilenirken; hedefi meşhur bilim adamı olup, akademik kariyer yapıp çokça para kazanmak değildi. Onlar biliyordu ki "Bilenlerle bilmeyenler bir olmaz" (2). Onlar biliyorlardı ki "Allah, sizden inananları ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltir" (3). Bu yüzden onların duası "Ey Rabbim! ilmimi artır" (4) idi.

Onlar, ilim yolcusu idi. İnsanlığa fayda getirecek her ilimle ilgilendiler. Hem Allah Teala'nın yer yüzünde halifesi olarak, bu dünya hayatını güzelleştirecek ilmi öğrenmeye gayret ettiler hem de asıl yurdumuz olan Cenneti kazandıracak ilmi öğrenmeye gayret ettiler.

Onlar, son nefeslerine kadar mücadele ettiler. Onlar, emeklilik hayali ile yaşamadılar. Onlar, ilimde doymak bilmediler. Çünkü onlar biliyordu ki Efendimiz (Salat ve Selam üzerine olsun): " Mümin, cennete girinceye kadar hiçbir hayra doymaz" (5) demişti.

Onlar ilim yolculuğunu kariyer olarak görmediler. Onlar, biliyordu ki Efendimiz (Salat ve Selam üzerine olsun): "İlim tahsil etmek için yolculuğa çıkan kimse, evine dönünceye kadar Allah yolundadır." demişti.

Rabbim ilmimizi artırsın. Bizleri faydasız ilimden uzak eylesin. Rabbim bizleri, Efendimizin (Salat ve Selam üzerine olsun):"Kim ilim tahsil etmek için bir yola girerse, Allah o kişiye cennetin yolunu kolaylaştırır." (6) müjdesine ulaşanlardan eylesin. Amin.

Allah'ın (cc) kulu, Ümmet-i Muhammed'den, kardeşiniz İlyas...

1. Tirmizi, Daavat, 68

2. Zümer suresi 9. ayet

3. Mücadele suresi 11. ayet

4. Taha suresi 114. ayet

5. Tirmizi, İlim 19

6. Müslim, Zikr 39