2024-2025 eğitim dönemi sona ermek üzere. Yaklaşık bir ay sonra üniversite ve lise sınavları var. Allah, herkesin gönlüne göre versin.

Türkiye’de 20. yüzyılda yoksul bir ailenin çocuğunun zenginleşmesi ve ekonomik olarak rahat bir yaşama kavuşmasının birinci yolu okumaktı. Ancak bu yaklaşımın artık ciddi şekilde gözden geçirilmesi gerekiyor. Her ailenin “çocuğum okusun” sevdası, hükümetin “her ile bir üniversite” projesiyle birleşince, Türkiye adeta bir “diplomalı işsizler çöplüğüne” dönüştü.

Bugün üniversite mezunu gençler, asgari ücretle bile iş bulmakta zorlanıyor. Buna karşın bir mesleği olan, elinde bir işi olan insanlar çok daha kolay iş bulabiliyor ve daha yüksek gelir elde etme şansına sahip.

Günümüzde meslek sahibi olmak, bir işi iyi yapabilmek örneğin pazarlamacılık, yazılımcılık, döşemecilik, boya badanacılık, tamircilik, marangozluk çok daha kıymetli hâle geldi ve gelecekte bu değer daha da artacak.

Üniversite okumak tamamen gereksiz demiyorum. İyi bir şehirde, iyi bir üniversite insana çok şey katar. İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa gibi büyükşehirlerde yer alan Boğaziçi, ODTÜ, İTÜ, Galatasaray gibi üniversiteler; hangi bölüm olursa olsun öğrenciye vizyon katar. Ancak yalnızca “üniversite okuyayım” diye sıradan bir bölümü herhangi bir şehirde okumak; zaman ve emek israfından başka bir şey değildir.

Türkiye’de 3-5 bin nüfuslu kasaba büyüklüğünde yerlerde bile 2 yıllık meslek yüksekokulları var. Bu okullar, yüksek lise olmaktan öteye geçemiyor. Öğrenci bu ortamlardan kendine ne katabilir?

Yazıktır. Günahtır.

Eğer doktor olmak istiyorsanız tıp fakültesi, hâkim ya da savcı olmak istiyorsanız hukuk fakültesi, öğretmen olmak istiyorsanız eğitim fakültesi okumak zorundasınız. Bu gibi zorunlu bölümler dışında; iktisat, işletme, bilgisayar mühendisliği, iç mimarlık gibi bölümlerde okuyan gençleri mezuniyet sonrası genellikle asgari ücretli iş arayışı bekliyor. Bu sırada, herhangi bir meslek edinmiş yaşıtları çoktan yol almış oluyor.

Bugün atanamayan öğretmenler asgari ücretin bile altında bir maaşla ücretli öğretmenlik yapıyor. Kariyer sitelerinde endüstri mühendisi ilanı açıldığında yüzlerce başvuru geliyor. Üstelik çoğu, asgari ücrete razı. Hukuk fakültesi mezunu avukatlar bile bazı hukuk bürolarında asgari ücretle işe başlıyor.

Buna karşılık, mobilya meslek lisesinden mezun 18 yaşındaki bir genç hemen asgari ücretin üstünde bir maaşla çalışmaya başlıyor.

Üniversite bitirmiş 22 yaşında bir gence, alanı dışında bir meslek yaptıramıyorsunuz. Yeni bir iş öğretilemiyor çünkü sadece okuduğu alanda çalışmak istiyor. Ancak bu kadar çok mezun için yeterli iş yok. Bir fabrikada 50 mavi yakalı çalışana karşılık yalnızca 10 beyaz yakalı pozisyon bulunuyor. Herkes bu 10 kişilik yere talip olunca, iş piyasasında dengeler mavi yakalı lehine bozuluyor.

Yakın zamanda yapılan bir araştırmaya göre Türkiye'de 15-34 yaş arası, ne okuyan ne de çalışan 6,7 milyon genç var. Milyonlarca üniversite mezunu işsiz durumda. Bu tablo ciddi bir sosyal krize doğru gidiyor.

Ailelerin de artık “Benim çocuğum illa üniversite okuyacak” düşüncesinden vazgeçmesi gerekiyor. Herkesin yeteneği, ilgisi farklıdır. Okula gitmek istemeyen ama el becerisi, sanatsal yetenekleri olan çocuklarımız var. Önemli olan çocukları ilgi ve yeteneklerine göre yönlendirmek.

Gençlere naçizane tavsiyem: Zamanınızı ve paranızı boşa harcamayın. 20 yaşındaki bir genç için 4 yıl çok uzun bir süre. Okumayı, yazmayı, ders dinlemeyi sevmiyorsanız; kendinize bir alan seçin ve o alanda ilerlemeye başlayın. Kendinizi geliştirin. Artık bilgiye ulaşmak çok kolay. Her alanda kurslar mevcut. Dil öğrenin, seyahat edin, vizyonunuzu geliştirecek şeyler yapın.

Çünkü değersiz bir üniversitede geçirilen 4 yılın sonunda sizi büyük bir hayal kırıklığı bekliyor olabilir. Özel sektör sizin hangi üniversiteden mezun olduğunuza değil, işi yapıp yapamadığınıza bakar.

Üniversite okumanın bir diğer gerekçesi de memur olmaktır. Ancak devletin aldığı memur sayısı da oldukça sınırlı. Talep yüksek ama alım az. Artık Türkiye’de memur olmak da oldukça zor.

Sonuç olarak: Dünya hızla değişiyor. Artık diplomanın değil, bir alanda yetkin ve kalifiye olmanın zamanı. Ve bunun yolu yalnızca üniversite değil.

Ek 1:
Dünyanın en zengin insanlarından biri olan Oracle’ın kurucusu Larry Ellison’ın, Amerika’nın en prestijli üniversitelerinden Yale’deki mezuniyet programında yaptığı ancak bitiremeden kürsüden indirildiği konuşmayı aşağıda paylaşıyorum.

Ufuk açıcı bir konuşma.

“Yale Üniversitesi mezunları, daha önce böyle bir giriş görmediğiniz için özür dilerim ama benim için bir şey yapmanızı istiyorum. Lütfen, etrafınıza iyi bir bakin. Solunuzdaki sınıf arkadaşınıza bir bakin. Sonra sağınızdaki sınıf arkadaşınıza bir bakin. Ve şimdi şunu aklınıza koyun: Bundan beş yıl sonra, on yıl sonra, hatta otuz yıl sonra, solunuzdaki kişi hiçbir şeyi başaramamış olacak. Sağınızdaki kişi de aslında hiçbir şey başaramamış olacak. Ve siz, ortadaki? Ne bekliyorsunuz? Siz de başaramayacaksınız. Aslında bugün söyle bir etrafıma baktığımda parlak gelecek için yüzlerce umut isimi göremiyorum. Yüzlerce değişik endüstride liderliği ele alacak kişiler de göremiyorum. Görebildiğim tek şey, geleceği başarısızlıktan başka bir şey olmayacak yüzlerce insan. O kadar. Sinirlendiniz.

Bu anlaşılabilir bir şey. Ben, Lawrence ‘Larry’ Ellison üniversite terk, kim oluyorum ve bu yetkiyi nerden alıyorum ki, ülkenin en prestijli yükseköğrenim kurumunun bu yılki mezunlarına böyle şeyler söyleyebiliyorum? Bu yetkiyi nereden aldığımı söyleyeyim: Çünkü ben, Lawrence ‘Larry’ Ellison, üniversite terk ve dünyanın en zengin ikinci adamıyım. Siz değilsiniz. Çünkü Bill Gates, o da üniversite terk ve dünyanın -şimdilik- en zengin adamı. Siz değilsiniz. Çünkü Paul Allen, o da üniversite terk ve dünyanın en zengin üçüncü adamı. Siz değilsiniz. Başka örnekler de var. Mesela Michael Dell, o listede 9 numara ve yukarı doğru hızla tırmanıyor, o da üniversite terk. Ve siz o listede hiç yoksunuz. Hımmm… Simdi çok kızdınız. Bu da anlaşılabilir.

O halde biraz da egolarınızı okşamama izin verin. Pek çoğunuz burada dört ya da beş yıl eğitim gördünüz. Önünüzdeki yıllar için epey iyi bir eğitim aldınız, bilmeniz gereken pek çok şeyi öğrendiniz. İyi çalışma alışkanlıkları edindiniz. Burada size o önünüzdeki yıllar boyunca yardımcı olacak bir sürü insan tanıdınız, onlarla bağlantı kurdunuz. Ve hayat boyunca yanınızdan ayrılmayacak bir kelimeyle güçlü bir ilişkiniz oldu burada: Terapi. Bunların hepsi güzel şeyler. Ama gerçekte, o kurduğunuz arkadaşlık bağlantılarına fena halde ihtiyacınız olacak. O çalışma alışkanlığına ve ‘Terazi’ye de ihtiyaç duyacaksınız hayat boyu. İhtiyacınız olacak, çünkü üniversiteyi terk etmediniz. Dolayısıyla asla dünyanın en zengin insanları arasına katılamayacaksınız. Elbette, belki de listeye 10 ya da 11. sıradan, Microsoft yöneticisi Steve Ballmer gibi, girebilirsiniz. Ama herhalde onun kimin için çalıştığını söylememe gerek yok, değil mi? Sadece kayda geçsin diye söylüyorum, o da zaten master sınıfından terk. Biraz geç kalmış anlayacağınız.

Son olarak, herhalde bazılarınız ya da umarım bu konuşmadan sonra çoğunuz kendi kendinize soruyorsunuz: ‘Yapabileceğim bir şey var mi? Bir umudum var mi?’ Maalesef hayır. Çok geç kaldınız. İçinize çok şey dolduruldu, siz onlara bakıp çok şey bildiğinizi sanıyorsunuz. Artık 19 yasında değilsiniz. Eveeet, simdi gerçekten çok kızdınız. Bu anlaşılabilir bir şey. Belki de su an, size bir umut ışığı vermenin, bir çıkış yolu göstermenin tam zamanıdır. Hayır, 2000 mezunları size değil. Siz kaybettiniz. Sizi, yılda 200 bin dolarlık komik maaş çeklerinizle baş başa bırakıyorum. Üstelik o maaş çekinin üstünde sizden birkaç yıl önce okulu terk etmiş birinin imzası olacağını söyleyerek. Öğütlerim size değil daha alt sınıfta okuyanlara.

Size söylüyorum: Hemen ayrılın. Daha güçlü söyleyemem: Ayrılın. Hemen toplayın eşyalarınızı ve fikirlerinizi ve bir daha geri dönmeyin. Terk edin. Her şeye yeniden başlayın. Size söyleyebileceğim tek şey, o başınızdaki kepler ve kıyafetin sizi aynen şu güvenlik görevlilerinin beni kürsüden aşağı çektiği gibi aşağı çektiği…………