Kültür, toplumların, ailelerin ve bireylerin arasındaki en büyük farkındalığı oluşturan bir olgu. Toplumların kültürel farklılığı o toplumu ayakta tutmaya yarayan en önemli bir güç olarak karşımıza çıkmakta. Kültür, toplumların her türlü yaşam biçimlerini içine almakta. Toplumların ticaretinden, temizlik alışkanlığına, eğitim sisteminden adalet sistemine, yiyeceğinden giyimine, trafik sisteminden çevre bilincine, tarım sisteminden hayvancılık sistemine, güvenlik sisteminden deprem bilinci sistemine, inşaat sisteminden peyzaj mimarlığına, eğlence biçimlerinden yas tutma biçimlerine, bireyler arası ilişkilerden komşuluk ilişkilerine kadar her türlü yaşam biçimini, kültürel alışkanlıklar içinde saymak mümkün.

Türk toplumu cesur, hayırsever, yardımsever, cömert, dürüst olarak tanımlanıyordu, bunun da böyle olmasından onur duyarız. Ancak son zamanlarda kazanma hırsı bütün bu değerlerin önüne çıktığı için kadim değerlerimizin üzerine ölü toprağı serpilmiş durumda. Kadim değerlerimizin yeniden canlanması ve toplumsal kabul görmesi için eğitim sisteminde olduğu gibi devletin temel yapısını oluşturan diğer sistemlerde de ciddi anlamda dönüşümler yapılması ve bu anlamda çalışmaların hayata geçirilmesi gerekiyor.

Adalet mülkün temelidir felsefesi bizim en önemli temel değerlerimizin başında gelmekte. Adalet, vicdan, şefkat, merhamet iç içe olması gereken duygular. Adaletin işleyişi sana göre, bana göre, ona göre olmaması gerekiyor. Adalet ile yargı sistemi algılanmasın, adalet ile yaşamın her türlü döngüsünü kast ediyorum. Toplumun en küçük birimi olan aile bireylerinden tutun da toplumu oluşturan diğer birimlerin ve sistemlerin işleyişini kast ediyorum. Sistemin işleyişi her birey ve her birim için eşit işlemesi gerekiyor. Ülkemiz gibi gelişmekte olan ülkeler ve geri kalmış ülkelerin en büyük zaafı, toplumsal gelişmenin önünde ki en büyük engel; adaletin sana, bana ve ona göre işlemesinde yatıyor. Kural tek olmalı ve herkese her kesime aynı uygulanmalı. Biliyoruz ki kurallı bireyler ve toplumlar kuralsız bireyleri ve toplumları her zaman egemenliği altına almışlardır.

Ülkemizin birçok yapısal sorunu var, bu sorunların çözümü için ne yazık ki mış gibi yapılarak çözüm bulunmak için çalışılıyormuş havası veriliyor. Sistem bireylerin görüşlerine göre işlemekte işin başında ki yetkili sitemin işleyişine çomak sokmak istediği zaman sistem duruyor. Yapısal sorunların hepsini burada dile getirmek mümkün değil ama örneklem amacıyla bazılarını dile getirmenin yararlı olacağını düşünüyorum.

Yıllardır kayıt dışı ekonomi ile mücadele edildiği yazılır, çizilir. Ben kayıt dışı ekonomi ile mücadele dildiğine hiç inanmadım hala da inanmıyorum. Kayıt dışı ekonomi ile mücadele etmek için samimi olmak gerekiyor. Gayrimenkul alım satımı işinden örnekler vermenin mış gibi yapıldığının en büyük ispatı olacaktır. Örneğin bir gayrimenkul satın alındığında gayrimenkulün reel değeri ile tapu değeri birbirini asla tutmaz. Gayrimenkulün reel değeri tapu değerinin en az on katının üzerindedir. Bunu bütün herkes bilir ama buna hiç kimse müdahale etme cesareti göstermez. Bunu bir vatandaş olarak ben bildiğim halde devletin yönetim kademesinde olanlar bilmiyor mu? Bal gibi biliyorlar. O zaman yapılmak istenen işlerde samimi olmak gerekiyor.

Eğitim öğretim yılı sona erdi, LGS 15 Haziranda, TYT 21 Haziranda, AYT ise 22 Haziranda yapıldı. LGS’ ye giren öğrenciler nitelikli ve niteliksiz okullara girmek için ter döktü. Öncelikle şunu ifade etmek istiyorum bir bakanlık kurumlarını nitelikli ve niteliksiz olarak ayıramaz. Bu sistem başından beri adıyla bile sakıncalı bir sistem. Eğitim kurumlarımız çocuklarımızı dost makinası gibi sınav sistemi içinde okul ile ev arasına hapsetmiş durumda. Çocuklarımız çocukluğunu yaşayamadan, bağımsız yaşama becerilerini kazanmadan, kaybetme psikolojisi içinde ruhunda med- cezirler yaşıyor. Bu med- cezirler gelecekte nasıl bir hayatlarının bilinmezliğini de içine olarak ağır bir psikolojik vaka olarak hayatta karşımıza çıkıyor.

Toplumsal kültürün yaşam tarzı içinde hayat bulması için yaşam tarzına hâkim olan bütün sistemlerin bütün vatandaşlar için tek olması gerekmekte. Sorunlar ile baş edilebilmesi için toplumsal kültürün uygulama alanlarının bütün bireylere adil, tek, biricik uygulanmasıyla mümkün olacağı apaçık ortada. Bunun örneklerini gelişmiş toplumlar da görmek her zaman mümkün. Ülkemizi bu topluluklardan koparmak bize affedilmeyecek yükümlülükler yüklüyor. Herkese adil davranıldığının nasip olduğu günlerin gelmesi dileğimle.

ÖZER YILMAZ