-Ne oldu enişte? Gördün mü? Ben sana dememiş miydim? 

Seçim sonuçlarından bahsediyordu uzun zamandır, toplumdaki sorunları, biraz kızgınlık, biraz tarafgirlik, biraz da nefret duygusuyla harmanlayıp dile getiren delikanlının sözleri. Dayanamayıp cevap verdi üzüntüsünü gizlemeden kır saçlı adam.

-Sizin on seçimdir yaşadığınız duyguyu biz, yeni yaşıyoruz. O yüzden biraz ağır gelmiş olabilir.

Genç, ansızın başına  darbe yemişcesine durdu, hafif sersemlemişti ama  bir anda hatırlar gibi oldu geçmişi... Sonra toparladı zihnini, tuş olmaktan kurtulan  bir güreşçi edasıyla hamle yaptı.

-Beni böyle mat edemezsin enişte, deyiverdi kıpkırmızı olmasını engelleyemediği yüzüyle.  Hikaye bu kadar.

Evet, sonuçta bir seçimi kazanırsın da kaybedersin de... Bir dönem öyle olur, bir dönem böyle olur. Bizim inancımıza göre, Ali İmran Suresi 140. Ayetinde buyurduğu gibi: “Bu günler, öyle günler ki  insanlar arasında nöbetle döndürür, dururuz.”  diyor. Bizce bu bir teselli ayeti, aldık baş tacı ettik.

Bu sebeple kendi saltanatı hiç yıkılmayacakmış gibi inananlara düşünme ve toparlanma fırsatı verir. Çok başarılı insanlar olsalar dahi kural budur.  

Çünkü değişen dünyada, bir halden öbür hale giren insanoğlu, varlıklı olunca bir müddet sonra kendini “müstağni” (kimseye muhtaç olmayan) görebilir.

Hali, vakti, durumu, tutumu vb. her şey değişir. Sonra sert bir uyarı düşüverir hayatının ortasına. Keyfi kaçanlar, buna “bela” diyebilir belki ama akıllı davranırlarsa atılım sağlayacak şekilde bir ders alabilir.

Bu vesileyle bir diğer teselli kuralımızı da hatırlayalım: “Sizin şer bildiğinizde, hayır; hayır olarak bildiğinizde, şer olabilir.” Bu ifadenin gölgesinde insan sarsılmadan inandığı yolda devam eder,  değişen bir şey olmaz.

“İnsanlar içinde belalara en çok giriftar olanlar peygamberlerdir; sonra sadıklar; sonra iyi insanlardır!” buyuran Hz. Peygamber Efendimizin hayatı sıkıntı içinde geçti. Bundan anladığımız, imanı kuvvetli olanların başına belalar gelir. Hem de kendisine çok ağır gelen belalar.  

Tabii ki bu meseleyi hemen siyasete çevirerek; Kim iyi?  Hangileri iyi?  Bir sürü yolsuzluk yaptılar... Bir çok haksızlık yaptılar... Kendilerini hep yüksekte gördüler, halka inemediler....vb.  gibi insanın çiğ tarafını anlatan, insanın çürümüş tarafından bahseden cümleler arka arkaya itiraz olarak gelebilir.

Evet, insan/lar güçlü iken de zayıfken de ilkelerini terk etmemeli. Güçlüyken terk edilmiş ilkeler, sonra seçim sonuçları gibi büyük bir sarsıntıyla uyarıya dönüşebilir.

İktidar birçok iyilik, güzellik, hoşluk yapmış olsa dahi... Benim kanaatime göre oluşturulan gerekçeler üzerinden ders vermeye kalktı. Evet,  belki seçimin dili budur. Kusurlar, eksikler görüldüğü zaman ders verilir; ya sandığa gidilmez ya da farklı tercihler öne çıkar.

Lakin bir insanın düşünceleri bozuksa, ondan hayır umulmaz. İlahi kaynaktan beslendiğine inandığımız bu zihniyet sahipleri, dünyevi çıkarlar uğruna ilkelerini  terk ederse; nefsinden beslenen fikirlerle biçimlenmiş zihniyet sahipleri neyi, ne kadar zaman içinde yapabilir? Verdiği sözleri bile unutur.

Tabii bütün bunlar, tarihi süreç içinde okuduklarım ve tecrübe ettiklerimden ibaret. "Olanda hayır vardır" der büyükler. Mademki her şeyi yaratan Allah'tır, öyleyse en büyük pencereden baktığımızda gördüğümüz şey şu olmalıdır: Seçim sonuçları üzerinden kendimizi ciddi bir muhasebeye çekmek. Hem nefsimizi hem de nefislerine uyanları.

Uyarılara bir zaman sonra tıkanan kulaklarımız artık bu acı hakikat karşısında biraz temizlenmiş olur. Bu sonuçlardan ders çıkarabilir; iyiliği, güzelliği, daha çok yayabilirsek... Yapılan hataları samimiyetle terk eder, tekrarlamazsak...  Aramızdaki/ içimizdeki sahtekarlara -herhangi bir sebeple-  prensiplerden koparanlara "dur" diyebilirsek... Bu bahar günlerinin güzelliği gibi daha güzel günler yine gelir.

AHMET TAŞTAN