Nankör kelimesi Farsçadan dilimize geçmiştir. Ekmek anlamındaki "nan" ve kör anlamındaki "kur" kelimelerinin birleşmesi ile Farsçadaki "nankur" kelimesi bize nankör olarak geçmiştir. Yediği ekmeği görmeyen, yapılan iyiliği görmeyen veya çabucak unutan kişiler için kullandığımız bir kelimedir "nankör" kelimesi.

Kedileri neden nankör diye anarız? Bazen yemeğine vesile olmamıza rağmen, bazen sevilme isteği ile terapi olmamıza rağmen neden sınırlarını çiğnediğimizde bize tırnak çıkarır? Gerçekten kedilerin bu tutumu ile nankör müdür? Yoksa karşılıklı menfaatlerimiz doğrultusunda, sınırlarından taviz vermeyen ve gerçek Rezzak'ın Yüce Rabbimizin olduğunun farkında olması mıdır ona bu cesareti veren?

Kediler elbette nankör değildir. Çünkü kedi insan ile problem yaşasa da rızkının kesilmeyeceğini bilir. Bu bilgi neticesinde gerçek Rezzak'a nankörlük etmediği gibi insana da eyvallah etmez.

Biz Rezzak olmadığımız halde kedinin beslenmesine vesile olarak buna karşılık vefa bekleyerek belki de haddimizi aşarız.

Gelelim insanoğluna. Biz nankör müyüz?

Bu sorunun cevabı yüce kitabımızda şu şekilde geçmektedir: "Denizde başınıza bir musibet geldiğinde Allah'tan başka tüm yalvardıklarınız kaybolup gider, fakat O, sizi karaya çıkararak kurtarınca yüz çevirirsiniz. Zaten insanoğlu nankördür" (1). Başımıza bir musibet geldiğinde ne sözler veririz, ölüm ile burun buruna geldiğimizde ne sözler veririz, hastane köşelerinde ne sözler veririz. Ancak rahata kavuşunca çoğunu unuturuz.

Halbuki musibetlerin bile birçoğu kendi kararlarımız neticesinde bize bulaşır. Ancak ta küçüklükten başlayan ve ailelerin bu konuda tebessüm ederek eğitim ihtiyacı hissetmediği hatta bu duygumuzun gelişmesine neden olduğu bir gerçektir; suçu başkalarına atmak. Ayağını sehpaya vuran bir çocuğu teselli ederek " al sana sehpa" diyen büyükleri tek gören her halde ben değilimdir. Ta çocukluktan yapılan hataları başkasına bağlama duygumuzu pekiştiririz. Yüce kitabımız bunu da tarif ediyor: "Doğrusu biz katımızdan insana bir nimet tattırırsak. Ona sevinir; ama kendi yaptıkları yüzünden başlarına bir kötülük gelirse işte o zaman insan pek nankördür" (2).

Nankörlük kavramını kediye yüklemek de belki de kendi suçumuzu başkasına atmaya alışkanlığımızdan kaynaklanıyordur. Peygamber Efendimiz (Salat ve selam üzerine olsun) nankörlüğün tarifini şu şekilde yapmaktadır: "Aza şükretmeyen çoğa da şükretmez; insanlara teşekkür etmeyen Allah'a da şükretmez. Allah'ın nimetini her zaman anmak şükür, bunu terk etmek ise nankörlüktür; toplulukta rahmet, tefrikada afet vardır" (3).

Nankörlük, bize sağlık veren, aile veren, çalışma imkanı veren, huzur veren, nihayetinde kendisine kul olma imkanı bahşeden Rabbimizin isteklerini yerine getirmeyerek; namazı savsaklayarak, zekatı kaçırarak, orucu sigaraya feda ederek nefsimize uyan biz insanlara daha çok yakışmaktadır.

Rabbim bizleri nimetlerine şükreden kullarından eylesin. Amin.

Allah'ın (cc) kulu, Ümmet-i Muhammed'den, kardeşiniz İlyas...

1. İsra suresi 67. Ayet

2. Şura suresi 48. Ayet

3. Ebu Davud, "Edeb", 11