Anadolu’da karoser kavramı yerine kasa kullanılır. Ben de bu yazımda karoser yerine kasa kavramını kullanacağım.
Siyasi tartışmaların, siyasi çekişmelerin, siyasi cinayetlerin çokça yaşandığı babanın oğula, oğulun babaya siyasi anlamda tahammül edemediği bir dönemde ortaokula gidiyordum. Köyümüzde ortaokul olmadığından birkaç arkadaş bir araya gelir şehir merkezinde tek gözlü bir ev kiralar birlikte kalırdık. Evin bütün işlerini kendimiz yapardık. Evin temizlenmesi, yemeklerin yapılması, çamaşırların yıkanması, bulaşıkların yıkanması, sobanın yakılması velhasıl bir evde olabilecek bütün işleri kendimiz yapardık. Eğitim almak için yaptığımız bu özverili çalışmalar çevremizde takdirle karşılanırdı. Eğitim için köyden ayrılıp kendi başımıza yaşamaya çalışmamız köy halkı arasında bizi daha değerli kılardı. Okumak sanki bir statü kazandırıyordu bize köy halkı nezdinde.
İnsanların alım gücü yok denecek kadar azdı. Her zaman köye gidip gelmek mümkün olmazdı çünkü köye gideceğiniz zaman yol ücreti ödemek gerekiyordu. İnsanlar o kadar yoksuldu ki yol ücretini ödemek bile çok gelirdi. Zor zamanlar güçlü insanları, güçlü insanlar ise sorunları daha akılcı çözme becerisine sahip oluyorlardı. Ücret ödemeden nasıl yolculuk yaparız sorusunun cevabını ararken kasasının üstü açık kamyonların şoförlerinin şehir merkezi ile köyler arasında öğrencilerden yolcu ücreti talep etmediklerini öğrendik. Köye gitmek istediğimiz zaman önceden köy garajına gider, kamyonların olup olmadığını öğrenir ve ücretsiz yolculuk yapma ayrıcalığından yararlanmaya çalışırdık. Ücretsiz ulaşım nedeniyle anne babamızı, kardeşlerimizi, köyümüzü görme fırsatını yakalayacak olmamız dünyanın en mutlu insanı ederdi bizleri.
Yine bir hafta sonu bir BMC marka kamyonun köye gideceğini öğrendik. En az otuz kırk öğrenci sırtımıza aldığımız çantalarla dolduk kamyonun kasasına. Üstü açık kamyonun kasasında soğuk ile rüzgâr hemhal olunca kutup soğuğu etkisi oluşturuyordu. Bazılarımızın üzerinde kaban vardı bazılarımızın ise yoktu. Soğuktan az etkilenmek adına kabanları olanlar imece usulü sırayla kabanlarını arkadaşlarıyla paylaşırlardı. O kadar olumsuzluklara rağmen yine de mutluyduk. Burada arkadaşlık başka yerlerde olduğundan daha fazla kıymeti harbîyesi olan bir değerdi. Kamyonun kasası bizim için bir eğlence merkezi, bir eğitim merkezi, bir etüt merkezi, bir siyaset arenası, kaçak yollarla sinemada izlediğimiz filmlerin analizlerinin yapıldığı bir açık oturum merkeziydi. Gülerdik, eğlenirdik, tartışırdık, ara sıra da küçük kavgalarımız da olurdu. Kamyonun kasası, yaşadığımız olayları, yaşadığımız tecrübeleri birbirimize aktardığımız adeta bir rehabilitasyon merkezi olurdu bizim için.
Her yolculuk sırasında muhakkak bir macera olurdu. Bu sefer ki yolculuğumuz ise daha bir başkaydı. Kamyonun yol tutuşunda bir sorun vardı ama anlayamıyorduk. Şoför var gücüyle gaza basıyordu araba en yüksek hızına ulaştığı zaman ani fren yapıyordu. Ani fren ile kamyon kasasının arka tarafında olanlar dâhil kasanın ön kısmında balık istifi gibi birbirimizin üzerine yığılıp kalıyorduk. Bu birkaç kez üst üste devam etti. Bu durumdan çok rahatsız olduk, içimizden şoföre kızıyor, buğuzediyor, küfürler savuruyorduk. İmdadımıza köyüne yaklaşan bir öğrenci yetişti. Köyüne yaklaştığını şoför mahalline doğru eğilerek seslendi ‘İnecek var.’ Diye. Şoför kamyonu durdurdu, öğrenci kamyondan indi. Tam bu esnada şoföre selendim, ‘Kaptan abi bu kamyonu nasıl kullanıyorsun, içimiz dışımıza çıktı, bu kadar insanın olduğu yerde ani fren yapılır mı?’
Ağlasam mı, gülsem mi bilemeyeceğim ama şu cevabı verdi. ‘Kamyonun fren ayarlarını yapıyorum.’
Bu söz üzerine biraz kızgın biraz da kinayeli bir şekilde ‘Ya biz eşya mıyız, kasanın üzerinde bu kadar insan varken fren ayarı yapılır mı? Bu işi köyde yapsan daha iyi olmaz mı?’ dedim.
Şoför bu uyarım üzerine fren ayarı yapmaktan vazgeçti, yoluna normal bir şekilde devam etti.
Yaşadığımız tecrübelerimizi birbirimize aktardığımız ortam yeniden oluşmaya başlamıştı. Sinemaya yeni gelen başrollerinde Serdar Gökhan’ın oynadığı bir film hakkında ‘Macera filmlerini seviyorum.’ diye fikrimi beyan ettim. Bu beyanımı beğenmeyen, birbirimizle pek iletişimi olmayan başka bir okula giden, komşu köyden Âdem bana dönerek ‘Faşistler macerayı sever.’ Diyerek benimle tartışmak istedi. Arkadaşlarımızın araya girmesiyle olay büyümeden kapatıldı. Aradan yıllar geçti üniversite sınavına girdik ikimizde eğitim fakültesini kazandık. Sınavı kazandıktan sonra aramızda bazı ortak noktalarımız oluştu. Âdem ile aramızda sıcak bir iletişim sağlandı, kadim dost olduk. Ailesiyle görüşmeye başlamıştım, kardeşiyle arkadaş olmuştum. Ne yazık ki öğretmen Âdem’i bu hafta sonu ebedi istirahatgahına uğurladık. Cennet mekânın olsun Âdem. O içten gülüşlerini unutmayacağım.
ÖZER YILMAZ