Şeyh Sâdî Hazretleri buyurur:

“Zengin fakat aynı zamanda hasis/cimri bir adamın çocuğu hastalandı. Onun iyiliğini isteyenler dediler ki:

«Ya bir hatim indir yahut da bir kurban kes ki hasta çocuğuna Cenâb-ı Hak şifâlar ihsan buyursun.»

O cimri adam biraz düşündükten sonra dedi ki:

«Mushaf burada hazırdır. Hemen hatim indirilebilir. Kurban kesmek işine gelince, sürü uzaktadır.»

Bir ârif bu sözü işitti ve şöyle dedi:

«Hatim indirme işi, bir dil işidir; dilden çıkacaktır. Kurban parası olan altın ise, cimrinin canının ortasından çıkar.»

Yalnız ibadet neye yarar? İbadetin yanında kerem ve ihsan da lâzımdır.

Allah yolunda bir altın vermeleri lâzım gelse, çamura batmış merkep gibi âcizleşiyorlar. Ama Fâtiha okumaya gelince, yüz defa okurlar.”

[Dünya yatırımlarına harcarken son derece istekli ve cömert davranıp azıcık bir ukbâ yatırımında eli titremek, yahut bedenî ibadetlerde gayretli olup da mâlî ibadetlerde ihmâlkârlık göstermek, îman zaafının alâmetleridir.

Müfessir Elmalılı, Mâûn Sûresi’nde bahsedilen “namazından gaflet edenler”in muhtevâsında kimlerin bulunduğuna dâir, şu îzahı yapar:

“…Kıldıkları birkaç vakit namaza aldanarak, din ondan ibaretmiş gibi, sâir ibadet ve ubûdiyet vazifelerini yapmayanlar da buna dâhil olur...

Kur’ân’da îmandan sonra sâlih amellerin esâsı olmak üzere namaz ve zekât beraber zikrolunagelmiştir…

Dindar geçinen birtakım kimseler vardır ki namaz kılmakla bütün dînî vazifelerini îfâ ettiklerini zannederek yanılırlar. Zekât gibi diğer vazifelere ehemmiyet vermez, bundan kaçınırlar.

Allah için istemekten hoşlanırlar da Allah için cüz’î bir şey vermekten, Allâh’ın kullarına yardım etmekten ve Allâh’ın emirlerinin îfâsı için lâzım gelen masraflara güçleri yettiği kadar iştirâk etmekten uzak dururlar…

Allah için yardım borçlarını vermekten bile sakınan kimseler de namazın mânâsından, nehy ü tezkîrinden (yasaklayıp îkaz ettiği hususlardan) gaflet ederek, namazlarında sehvetmiş (yanılmış) olurlar.[1]

Dolayısıyla, imkânı olduğu hâlde Allah yolunda yeterince cömert davranmayan bir kul, esâsında diğer ibadetlerin de mânâ ve rûhundan uzak kalmış demektir.

[1] Bkz. Elmalılı, 8/247-248’den ihtisâren.

Osman Nûri Topbaş