11 Temmuzda LGS; 19 Temmuzda ise YKS sonuçları açıklandı. Ülkemizde kurumlar o kadar güven erozyonuna uğramış ki, kurumların açıkladığı her türlü sonuca itiraz var, itirazın yanında güvensizlik de cabası. Bir toplumda güven erozyonu oluşmuşsa o toplumu bir arada tutmanız mümkün değildir. Çünkü kurumların açıkladığı her sonuç tartışmaya açık oluyor ve kimse kurumların açıkladığı sonuçlara itibar etmiyor. Toplumda güven erozyonuna sebep olan kimler? Güven erozyonundan nemalananlar kimler? Bu soruların cevabı verilebilirse gerek bireysel gerekse kurumsal anlamda güven erozyonuna sebep olanalar, güven erozyonu oluşturacak sonuçların oluşmasına cesaret gösteremez.
Milli Eğitim Bakanlığı kendisine bahşedilmiş Yusuf TEKİN’ in bir gecede Profesörlükten nasıl Rektör yapıldığını biliyoruz. Kişiye özel mevzuat çıkarılıp sonra da o kişiye gerekli makam verildikten sonra mevzuatı yeniden eski haline dönüştürmek ne adalet ile ne hak ile ne insan hakkı ile ne siyaset ile ne de itikat ile açıklanması mümkün değildir. Bir şahıs özel mevzuatlarla bir yerlere geliyorsa o şahsın yapacağı her tülü icraat tartışmalı olur. Yusuf TEKİN müsteşarlık döneminde ki uygulamalarında bile şaibeli bir insandı. Şube Müdürleri için uygulamak istediği rotasyon işleminde işler istediği gibi olmadığı için rotasyon amacıyla istenen tayin isteği atamalarını yapmadı sonra da kendisine göre mevzuatı yeniden düzenleyerek iki yıl sonra rotasyon mevzuatını yayınladı ve insanları mağdur ederek rotasyonu uyguladı. Yıllarca Milli Eğitim camiasında çalışan biri olarak bakanlık makamına oturabilecek en son insanlardan birisi kim diye soracak olsalardı o isim için Yusuf TEKİN derdim. Yusuf TEKİN kendisine bahşedilen görevin diyet borcunu ödemek için adeta Milli Eğitim Bakanlığını babasının çiftliği gibi kullanıyor. Kendisi hakkıyla rektör olmadığı için o da etrafında ki şakşakçılarına makam, mevki ve saltanat vermek için olmadık mevzuat değişiklikleri yapıyor.
Milli Eğitim Bakanı her kesimin bakanı olması gerekirken belli bir zümrenin ancak bakanı olabilmiş. LGS şaibesinden aklanayım derken yaptığı açıklama daha da bir fecaat. Bütün insanlar engeliyle, engelsiziyle, zenginiyle, fakiriyle birinci sınıf insandır ve birinci sınıf vatandaştır. Milli Eğitim Bakanı o kadar öfkelenmiş ki belli ki bir suçu var, belli ki örtmesi gereken bir kabahati var, öfkeyle ağzından salyalarını püskürterek açıklama yapıyor ve zihinsel engelli insanları aşağılayarak suçunu örtbas etme cihetine gidiyor.
LGS yapıldıktan sonra soruların zor olduğu 2021 yılı ile ilgili kıyaslanabileceği belirtildi. Yaptığım araştırmada 2021 yılında 97 kişinin tam puan aldığını tespit ettim. Şimdi 97 kişi nere, 719 kişi nere? Arada ki fark yedi kattan daha fazla.
Toplumda güven erozyonu sadece Milli Eğitim Bakanlığının uygulamalarıyla sınırlı değil. Adalet mekanizması bir karar veriyor o makamın verdiği kararlar tartışılıyor. İçişleri Bakanlığı bir uygulama yapıyor onu uygulaması tartışma yaratıyor? Milli Savunma Bakanlığı bir açıklama yapıyor, onun açıklamasının doğruluğu haftalarca tartışılıyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bir açıklama yapıyor, onun uygulamalarına insan güven duymuyor, altında bir şeyler arıyor. Diyanet İşleri Başkanlığı bir açıklama yapıyor, en güvenilir makam olması gereken makamın açıklamalarına bile insanlar inanmıyor. Yaptığı açıklamalar günlerce tartışılıyor. Ticaret bakanlığı bir açıklama yapıyor insanlar bakanlığın yaptığı açıklamaya inanmıyor taklit ve tağşiş ürün satan firmanın ürünü kapış kapış satılıyor adeta satış patlaması yapıyor, müşteriler kuyruk oluşturuyor. TUİK zaten hep damgalı, nasıl bir açıklama yaparsa yapsın yalancı çoban misali kimse yaptığı açıklamaya inanamıyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi bir kanun yapıyor, insanlar yapılan kanuna şüpheyle bakıyor. Acaba hangi kanunun hangi maddesinin hangi fıkrasında insanların hakkı nasıl gasp edilecek şüphesi hep insanlarda var.
Sahi bir ülkede bu kadar kurum güven bunalımı yaşarken ülkemizin güvenilir olduğunu nasıl iddia edebiliriz? Oysaki inancımızın temelinde, kurumların ayakta kalabilmesinin temelinde doğru ve doğruluk yatıyor. Unutmayalım ki güven erozyonu bütün kurumları sarar ve buna ekseri insanımız inanırsa o işin dönüşü kolay kolay olmaz.
Özer Yılmaz