Ahmet Taştan yazdı

“-Etkilendin ne oldu?”

Sıraların arasında geziniyor ve elindeki tahta kaleminin ucuyla rastgele bir öğrenciyi işaret ediyordu yeni edebiyat öğretmeni.

Sokak ortasında aniden uzatılan mikrofonun oluşturduğu heyecana kapılanlar gibi arkadaşlardan bazıları kısa bir suskunluk yaşadılar. Lakin sorular, değişik ses tonu eşliğinde ricacı oluyordu. “-Etkilendin ne oldu?” Hadi gel de söyle bakalım. Sanki bir sırrın açıklanmasını istercesine ısrarlar peş peşe... Siyah kalemin ucu bir sağa bir sola dönüp hedefine ateş ederken ben de düşünüyordum.

Evet, o gün etkilenmiştim? Yani ciddi bir etkilenme yaşadığımı hissediyordum. Konuşmasından, meselelere açıklık getirmesinden, olaylara yaklaşımından çok etkilenmiştim? Henüz ilk dersteyiz... Aynı fikirde değildik, öne sürdüğü düşünceleri, daha önce kabullendiğim fikirlere aykırılık arz ediyordu ama etkilenmekten kendimi alamıyordum. Beynimin tüyleri diken diken olmuş kafatasıma baskılar yapıyordu.

On birinci sınıf öğrencisi olarak edebiyatın ne olduğunu ilk defa öğreniyormuşum gibi kulak kabartmıştım. Gözlerimi kırpmadan, bakışlarımı kaçırmadan her hareketini takip ediyordum. Jest ve mimiklerini, siyah bıyıkları ile kırlaşmış sakalı arasındaki uyumu, beden dilini... Her ne varsa hiç bir şeyi kaçırmadan izliyordum ve o anda etkileniyordum.  Fakat ne oluyor bana? Benden istenen sorunun cevabı buydu.

İlk duyduğumda tartmadan/karşılaştırmadan kabul ettiğim fikirlerimin tahtları sallanıyordu.  Böyle hissetmek, hemen olacak bir iş değil belki ama rahatsız oluyordum. Zihin konforuma kamikaze bir dalış yapan bu cümleler evvelimi tarumar ediyordu.  Bildiklerimin yanına, yeni yepyeni bilgiler ekleniyorken zihnimde eskiler ile yeniler arasında muazzam bir savaş çoktan başlamıştı bile.

Halbuki birkaç yıl önce bu sınıfta, bu sıralarda duyduğum bilgileri kabullenmiştim. Hem onlarla bunca zamandır dost olmuştum. Her ortamda onları söyler, onları savunurdum ve bundan da rahatsız değildim. Fakat bu yeni edebiyat öğretmeni “etkilendin ne oldu?” diye soruyordu.

Ben bu iklimlerde gezerken  sınıftan bazı sesler duymaya başladım.

-Güldüm,

-Ağladım,

-Mutlu oldum,

-Rahatladım,

-Rahatsızlık duydum...

Evet, herkes yavaş yavaş etkilendiğinde neler yaşadığını hatırlamaya başlıyordu. Okuduğu bir romandan veya hikayeden; seyrettiği bir diziden ya da filmden etkilendikleri anlar akıllarına geliyordu.

Akıllara gelip de söylenmeyen bazı duygular da vardır belki de. Çok güzel bir kızdı geçen gün durakta gördüğüm. Etkilendim, elim ayağım tutuldu. Onu aklımdan çıkaramıyorum. Simsiyah başörtüsünün çevrelediği ay gibi parlak simasını görmeden  yapamayacağımı sanıyorum” gibi cümleler sınıf ortamında açık yüreklilikle söylenecek şeyler değildi.

Çok yakışıklı bir delikanlıydı, beyefendiliği, boyu posu o biçimdi. Giyinmesini, takıp takıştırmasını bilen, estetik ruhlu biriydi, etkilendim” gibi sözler de bu meydanda söylenmesi cesaret isteyen cümlelerdi ama o cesur burada değildi.

Belki de etkilenmek kelimesini en çok bu noktada anlıyoruz ve kullanıyoruz diye düşündüm.

Sonra da bir parmak kaydırmasıyla değişen ekranlarda beni etkileyen içerikler geldi aklıma  ... SMA hastası yavrusu için yardım çağrısı yapan annelerin yüreği yanık nefeslerini TikTok videolarında izlerken nasıl da etkilenmiştim... Filmlerde vefakarlık duygusunun, yardımlaşma gayretinin, büyüğüne hürmet etme hissinin beni nasıl duygusallaştırdığını yeni yeni hatırlıyorum.

Hele bir de geçen sene öğretmenimin matematik dersindeki başarımdan dolayı söylediği o sözler... Etkilenmiştim. "İltifatın bükemeyeceği bir yürek yoktur herhalde" dedim taş gibi kalbimle. Hakkında güzel sözler duyan bir insanın nasıl zayıf kaldığını, nasıl da savunmasız olduğunu fark ettiğimde kendimi tehlikede sanmıştım.

Evet, bir de evime dönerken sokağın köşesinde birbirine küfreden, hakaret eden kızları gördüğümde utanmıştım. Dönüp ters ters baktım ama hiç oralı olmadılar. Geleceğimiz hakkında çok endişelendim. Vayy bee dedim başımı sallayarak. Etkilenmiştim... Dost sohbetlerinde bu durumu kaç defa anlattığımı bilmiyorum.

Demek ki böyle oluyor... İnsan etkilendiği zaman aklından çıkaramadığı şeyleri, bir müddet diline de dolayabiliyor.

“-Etkilendin de ne oldu?” sorusunun en genel cümlesi "değiştim" cevabı olsa gerek. Evet, bir insanın halini  etkilenmeden önceki ve etkilenmeden sonraki diye ikiye ayırabilirim. İyi ve güzel şeylerden etkilenen insanlarla, kötü, günah ve ayıp olanlardan etkilenen insanların hallerine bir dikkat etmek lazım.

"Dikene sormuşlar: 'Neden güzel kokuyorsun?' diye. 'Bir ara güllerle birlikte olmuştum' demiş. Hani bir de 99 tane adam öldüren bir adama: 'Sen burada durma, falanca şehre git! Orada iyi insanlar var' sözüyle değişimin mekan-insan bağlantısını ortaya koyması da dikkat çekicidir." Bunları da yeni edebiyatçıdan öğrendim.

Etkilenmenin ne olduğunu anlamaya devam ediyoruz... "Etkilenmenin mahiyeti aslında insanın fıtratı ve önceki kabulleriyle  alakalı. Nasıl ki her tohum, her toprakta fidana dönüşmezse; her fikir de her bedende bir davranışa ve ahlaka dönüşmüyor.

Dolayısıyla etkilendiğiniz her ne varsa, aslında dış dünyada da olsa içinizi de yansıtmakta. İmkan dahilinde dış dünyayı/dekoru/arka fonu değiştirerek ve aklederek bu etkilenmeyi olumlu bir şekilde ayarlayabilirsiniz..."

Cümleler hücuma geçmiş bir tabur asker gibi durmaksızın akıyordu edebiyatçının dilinden.

“-Etkilendin de ne oldu?”

Ne bileyim hocam, işte koca bir yazı ortaya çıktı. Etkilenmeseydim ya da etkilendiğimi fark etmeseydim böyle bir şey de tasarlayamazdım herhalde. Etkilenmek güzel bir şey, özellikle iyi ve güzel olan şeylerden... Etkilenebilmek insanın yüzünü zahmetsiz bir şekilde iyiye, doğruya, hakikate çevirebilir. Bu fırsatı kaçırmamak lazım vesselam