Rivayettür; Ömer bin Hattâp-radıyallahü anhü- aydur kim Resûlüllah-sallallahü aleyhi ve selem- zamanında Hârise adlu bir kişi var idi. Meger (gerçekten) bir gün hasta oldı. Resûlüllah-sallallahü aleyhi ve selem-anun hatırını soruverdi. Görse (gördü ki Hârise’nin) hâli, mütehayyir (bitkin ve perişan… Hz. Peygamber, Hârise’ye) ayıttı:

-Ya Hârise! Ayıt! (Söyle bakalım şu anahtar cümleyi): “Eşhedü ellâ ilâhe
illallah ve eşhedü enne Muhammede’r-Resûlüllâh” (Hârise, bu şehâdet
kelimesini) idebilmedi. Resûlüllah sallallahü aleyhi ve selem, ayıt (ya Hârise!) diye israr ittü; yahut (yoksa) senden razı olmazam dedi. (Bunun üzerine Harise, şehadet kelimesini söylemeye) cehd ittü ise de dili (bağlı olduğu için dili, buna yine), mutâvaat itmedü.

Bunun üzerine Resûlüllah -sallallahü aleyhi ve selem – ayıttı:
-(Ey Hârise yoksa sen, zinamı ittün? (Hârise cevaben) ayıttı:
- (Zina) itmedümYa Resûlellah… (Bunun üzerine Hz. Peygamber) ayıttı:
- (Yoksa sen Ey Hârise!) hamır mı içtün?. (cevaben Hârise) ayıttı:
- İçmedüm Ya Resûlellâh.. Deyince (bu kerre Resulüllâh-sallahü aleyhi ve selem) ayıttı: Yoksa sen anana muhalefet mi ittün Yâ Hârise! (Deyince.. Cevaben Hârise): - Belî.. (Evet..) Ya Resûlellâh (dedi). Bunun üzerine Resûlüllah - sallallahü aleyhi ve selem,Hârise’nin anasını davet ittü. Anası geldi. (Hz. Peygamber - sallallahü aleyhi ve selem- ana) ayıttı:

- Sen Hârise’den razı mısın (diye sordu. Anası cevaben): Aayıttı ki ben Hârise’den razı değilem… Bunun üzerine Resûlüllah sallallahü aleyhi vesellem çevresindekilere ayıttı: - Odun getirin buraya demesi üzerine yanundakiler), odunları, (Hz. Peygamber’in önüne) getirdiler.

(Sonrasında Hz. Peygamber sallallahü aleyhi ve selem), Hârise’nin annesine dönerek - Madem ki oğlundan çün razı degülsün… Yandırayum onu şimdi? Dünya azabı, munkatı’dur. Âhret azabı ise bâkîdür.

Bunun üzerine Hârise’nin anası ayıttı - Ya Resûlellah, gönlüme hoş mı gelür (sanırsınız?) Oğlumu ateşe yandırmağa (asla) gönlüm hoş olmaz ve (şu anda ondan) razı oldum Ya Resûlellah! Dedi ve ol demde Hârise’nin dili açıldı.; tevhit kelimesini, kimse telkîn itmeden didi (ve söyledi.

Ardından da Resûlüllah’a döndü ve Hârise dedi ki): - Yâ Resûlellallâh! Kaçan (ne zaman) kelime-i tevhidi dimeğe (söylemeğe) kasd iderdim keenne (sanki. O anda) dilimin üzerine bir tağ konulmuş olurdu. (O tağ), tevhidi dimekten beni men ederdi. Kaçan kim (ne zaman ki) anam razı oldu; dilim
açıldı; ve:”Eşhedü ellâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammedereasûlüllah”
didi..

Malûmdur kim bir kişi, kebâiri mürtekip olsa ( büyük günah işlese) nezi’haletinde (ölüm halinde) diye bilmezmiş (kelime-i şehâdeti)... Rivayettür: Resûlüllah – sallallahü aleyhi ve selem- buyurur kim bir kimse, “Lâ- ilâhe illallâh Muhammedü’r-Resûlüllâh” kelimesini, diğer bir kimseye nez’hâletinde (ölüm hâlinde) telkîn eylese ol kişi, (yani: telkîn yapan kişi, telkîn ettiği) kelime-i tevhid berekâtıyla ehl-i cennet olur didi...


Güncelleşmiş Özet Yorum: Dünyadan ahirete göç ânında tevhid inancına sahip olmak, İslam açısından son derece önemlidir.Tevhid inancına sahip olmadan ahirete göçen kişiye bütün rahmet ve şafâat kapıları kapanmış olur. Bu itibar ile son nefesini vermeden önce kişinin“Eşhedü ellâ ilâhe illallâh ve eşhedü enne MuhammederResûlüllah” diyerek- günahkâr olsa bile- Hakkın huzuruna tevhit inancına sahip olarak kişi, çıkmalı ki rahmet ve merhamet kapısı açık tutulmuş olsun.

Hârise örneğinde görüldüğü üzere bu anahtar cümleyi söylemekten kişiyi
alıkoyan en büyük engel, hayatta iken anaya isyandır. Bu nedenle Hz. Peygamber (s.a.v.s.) bu konuya Müslümanların dikkatini çekmiş ve yapılacak “Şehâdet” telkîni üzerinde önemle durmuştur. (R. Akakuş)

RECEP AKAKUŞ Hocanın eserinden düzenleyip yayına hazırlayan

Ayhan Talha Bayraktar