CEVAHİRÜ’ÜL-AHBAR’DA DUA VE ZİKRİN İSLAM’DA YERİ
Cabir bin Abdullah –radıyallahü anh, Resûlüllah-sallahü aleyhi ve selemden rivayet eylemiştir kim (Hz. Peygamber şöyle) buyurdu (buyurmuştur): - Zikrin en efdali, (anlamını kavramak suretiyle) “Lâ-ilâhe illallâh”dimektir. Düânın en efdali de (yine anlamını kavramak suretiyle) “El-hamdülillâh” dimektir.
“Tefsîr-i Ebu’l-Leys” (isimli eserinde) Müellif Ebu’lleys-rahmetü’llahi aleyhbuyurur kim Resûlü’llah (s.a.v.s.) min, zikrin en efdalinin,”Lâ- ilâhe illallah” ve düânın en efdalinin de “El-hamdü li’llâh” demektir (şeklindeki açıklamasının) hikmeti nedir (diye bana soracak olursanız buna vereceğim cevap şudur): - İster dost ister düşman olsun. mihnet ve sıkıntıya düşen (her kesin sarılacağı yeğâne) sağlam kulp, “Lâ-ilâhe illallâh”tır. (yani: bu anahtar sözcüktür).
MİHNETE VE SIKINTIYA KARŞI KULLANILACAK TEK SİLAH
Yunus peygambe - aleyhisselam - muhibb-i sâdık idi. (Yani sâdık bir dost idi). Kaçan (Ne zaman ki) mihnet ve sıkıntıya düştü. (Enbiya Sûresi’nin 87 nci âyet-i Kerîmesinde yer aldığı üzere Allah’a şu yakarışta bulundu ve): “Yâ Rab! Tek ilah sensin. Senden başka hiç bir ilah yoktur. Seni, her türlü noksan sıfatlardan tenzih ederim. Sen, bütün yüce sıfatların sahibisin. Ben ise gösterdiğim yersiz bir davranış ile zalimler arasına düştüm. ve de zalimlerden oldum. İtiraf ediyorum kusurumu ve ulûhiyetine sığınıyorum.” dedi. Ol demde Yunus peygamberaleyhisselâm üç zulümât (karanlık) içinde bulunuyordu (ki bunlardan) biri: “Su, zulmeti”; ikincisi: “Gecenin zulmeti”; üçüncüsü: “Balık karnının zulmeti”. idi.
Ehl-i işaret aydur kim (konuya şöyle bir yorum getirmişlerdir). İlâhî! Kimsenün yoktur kim senün zındanun gibi zındanu ola… (Zira) Senin zındanun, balık karnıdur Kimse yotur kim diri diri (balık) içinde haps ide.. İllâ sen, (bunu gerçekleştirdin). Hikmetü nedir ki Yunus –alyhisselâm- (böyle bir mihnete ve sıkıntıya ne diye düştü şeklinde bir soru sorulacak olur ise verilecek cevap şudur): Kaçan O, şiddete düştü; (ardından) “Lâ-ilâhe illallâh” (diyerek Allah’a) ilticada bulundu (ve de mihnetten kurtuldu. Halbuki) Firavn (da mihnet ve sıkıntıya düştüğünde Allah’a) iltica etmişti (Ancak O’nun yaptığı iltica, Allah tarafından kabûl edilmemişti).
Hak Teâlâ, Yunus peygamber’den (yaptığı ilticayı) kabûl kıldı (ve onu mihnet ve sıkıntıdan) halâs eyledi. (Buna karşın) Firavn (tarafından yapılan) iltica, makbûl olmadı.(ve halâs bulmadı. Düşülen mihnet ve sıkıntıya karşı yapılan ilticalardan birinin, Hak Teâlâ tarafından kabûlü, diğerinin kabul edilmemesinin sebebine gelince buna verilecek) cevap budur kimYunus peygamber-aleyhi’sselâm- şiddete düşmeden (önce Allah’ın) muhıbb-i sâdıkı idi. “Lâ- ilâhe illallâh” (diyerek tevhid inancını) tasdîk ederdi. İnkisâr-ı kalb ile ilticada bulundu; anın içinYunus peygamber necat buldu.
(Konuyu biraz daha aydınlatmak üzere burada Enbiya Sûresi’nin 87 ve 88 nci âyet-i kerîmelerinin meallerine birlikte göz atalım: “Zün-Nûn’u yani: Balık karnına düşen Yunusu da hatırla! Hani O, tebliğatını kabul etmeyen kavmine öfkelenerek beldesinden çekip gitmişti de bizim, kendisini izleyerek sıkıştırmayacağımızı ve terk-i hizmet etmenin hesabını sormayacağımızı sanmıştı. Halbuki gerçek, hiç de böyle değildi. O, beklemediği bir anda kendisini balığın karnında buldu. İşte böyle bir mihnet ve şiddete düşünce de: - Yâ Rab! Senden başka hiç bir ilâh yoktur. Seni, bütün noksanlıklardan tenzih ediyorum; gerçekten ben, haksızlık edenlerden oldum. Dedi ve Allah’a ilticadabulundu. Biz de onun yaptığı düâ ve ilticasını kabul ettik. Kendisini, içinde bulunduğu o mihnet ve sıkıntıdan kurtardık. İşte biz, mü’minleri böyle kurtarırız.”)
(Düâ ve İlticası kabul edilmeyen Firavn’a gelince): Ammâ Fir’avn, şiddete düşmeden (önce de isyân ve) tuğyân üzere idi. Şiddete düştü (ve yaptığı iltica,tarafımızdan reddolundu. Konuyu biraz daha açmak üzere Yunus Sûresi’nin 89 ve 90.ncı âyet-i kerîmelerinin meallerine bakalım ). “Biz İsrail oğullarını, sâlimen karşı tarafa denizden geçirdik Arkalarından da, Firavn, hemen askerlerini ileri sürdü ve yakalayıp zulmetmek için arkalarına düştü. Şu kadar var ki denizde boğulmaya başlayınca: - Gerçekten ben de İsrailoğullarının iman ettiği Allah’a iman ettim. O, tektir. O’ndan başka hiçbir ilah yoktur. Şu anda ben de O’na teslim olanlardanım. Dedi. Ancak hâtiften bir ses geldi ve O’na şöyle dedi: - Şimdi mi aklın başına geldi? Tüm imkânların ve gücün elinden alındıktan sonra mı iman ediyorsun? Unutma ki sen, bundan önce de isyan etmiş ve dâima müfsid ve bozguncular arasında olmuştun”
(İşte bu nedenle) Hak Teâlâ, Firavn’dan (yaptığı ilticayı) kabûl kılmadı.Kendine garktan kurtulmaya yol vermedi. Ger (Eğer) halâs bulaydı yine (ilahlık) davasından rücû itmezdi. Gine küfre ve tuğyana mürtekip olurdu. Anın içün (Firavn), halâs bulmadı. Ehli işaret der ki, (Enbiyâ Sûresinin 69 ncu âyet-i kerîmesinde: “Kûnû berden ve selâmen” buyurarak o Yüce Allah, ateşin yakıcı özelliğini gidermiş; Nemrut’un, yaktığı ve içine İbrahim’i attığı o korkunç ateşin ortasını her türlü tehlikeden uzak bir yaşam-bahçesi haline getirmiştir. Diğer yandan hayatın kaynağını oluşturan“suyu”, Hûd Suresi’nin 14 ncü ve 36-44 ncü âyet-i kerîmelerinde beyan edildiği üzere Firavn’a ve Nuh kavmine azap ve ukûbet kıldı.
RECEP AKAKUŞ Hocanın eserinden düzenleyip yayına hazırlayan
Ayhan Talha Bayraktar