Toplumları millet yapan unsurların başında dil gelmektedir. Bir milletin gelenek ve görenekleri, kültürü, birikimleri ancak dil sayesinde nesilden nesile aktarılabilmektedir. 1980 lerin ortalarında UNESCO Türkçe’nin dünyanın en yaygın beşinci büyük dili olduğunu açıklamıştır. Türk dil kurumunun son Türkçe sözlüğünde 400.000 civarında kelime var. İngilizcedeki kelime sayısı ise 250.000 civarındadır.Dünyada 300 milyon civarında insan Türkçe konuşmaktadır.Türkçemiz yeryüzündeki 5 önemli dillerden biri olmasına rağmen bu kültür savaşında en çok zarar gören dillerden biri olmuştur.Bu bakımdan Türkçe’yi önemsemeli ve sahip çıkmalıyız. Alman dil bilimci Max Müller’’ Türk dili o kadar mükemmel ve o derece kurallıdır ki bu dili sanki lisan âlimleri vücuda getirmişlerdir’’ diyerek Türkçe’nin matematik kadar açık her alanda yetebilen yazıldığı gibi okunan, okunduğu gibi yazılan türetme özelliğinin üstünlüğü ile yabancı dil bilimcileri bile kendisine hayran bırakan bir dil olduğunu göstermektedir.

Bugün anayasamızın üçüncü maddesine göre resmi dilimiz zaten Türkçe’dir. 1953’ten beri milletimiz İngilizce eğitim öğretimin bizi nereye götürdüğünün farkında olmadan öylesine kandırılmıştır ki artık bu duruma milletçe hayır demenin zamanı gelmiş ve hatta geçmektedir. Burada hemen belirtmem gerekiyor ki yabancı dil öğrenimi ile yabancı dilde eğitim öğretim birbirinden çok farklı şeylerdir. Bunlar kasten ya da bilmeyerek birbirine karıştırılmamalıdır. En az bir yabancı dil mutlaka öğretilmeli hatta ikinci bir yabancı dil öğrenimi teşvik edilmelidir, ancak eğitim öğretim dili kesinlikle Türkçe olmalıdır,

Bize yakışan kültürümüzün temeli olan Türkçe’mizi dünyada yaygın kullanılan, evrensel konuşma bilim ve teknoloji dilleri arasında sokmaktır.Diğer taraftan bir milletin kültür dilinin ulusal bağımsızlığının ve ulusal karakterinin göstergesi olduğu da bilinmektedir. Pedagojik açıdan bakıldığında da insanların yukarıda da belirtmeye çalışıldığı gibi en iyi resmi dillerinde öğrendiği düşündüğü ve aktardığı kabul gören bir gerçektir.Bizde eğitim kurumları tarihten ders almamış gibi iki anlayışa zorlanmaktadır, bunlardan biri önce tercüman sonra bilim adamı olmanızı istiyor bunlara göre her şeyden önemlisi İngilizce .Oysa bilimsel çalışmaların Türkçe yazılmasına öncelik tanınmalı bu konu alabildiğince teşvik edilmelidir. Türk bilim adamlarının Türkiye’de eserlerini İngilizce olarak yazmalarını istemek ya da buna sessiz kalmak ,bunların zamanla Türk kültürüne değil ilgili medeniyete meyletmesini doğurabilecektir.Tarihte bunlar olmuştur bilindiği gibi bilim belirli bir kültür dolayısıyla bu kültüre karşılık gelen belirli bir dilde kökleşir .Örneğin eserlerini Farsça yazan büyük Türk bilgileri farabi İbni Sina ne yazık ki dış dünyada o uygarlığın birer mensubu olarak bilinmektedirler. Fransızlar birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Hatay’ı aldıklarında ilk işleri Türk okullarının eğitim öğretim dilini tüm derslerde Fransızcaya çevirmek oldu doğal olarak Atatürk Hatay‘ı kurtardığında dersler yine Türkçe olmuştur.

Günümüzde bilime ilişkin Türkçeyle ifade edilemeyen hiçbir alan da yoktur.Milli onurumuz bile Türkçe’ye verdiğimiz öneme bağlıdır.Her Türkiye cumhuriyeti vatandaşının birinci vazifesi Türkiye’nin her yerinde ve her düzeyde en ağır koşullar altında dahi eğitim öğretim dilinin resmi dilimiz Türkçe olmasını savunmaktır. Ben burada düşüncelerimi özetledim ve öneriler yapmaya çalıştım, bundan sonraki uygulamaların takdiri milli şuurla ilgilidir .Türkiye’miz bu konuda tatlı bir uykuya devam etmemelidir. Sağlıkla kalın iyi haftalar diliyorum.