Geçtiğimiz hafta cuma hutbesinde zina konusu işlendi. Ve seküler kesimde kıyamet koptu. Peki ne dedi hutbede Diyanet;

“Aralarında dinen evlenme engeli olmayan bir erkek ve bir kadının baş başa kalması ya da ev arkadaşlığı adı altında bir arada bulunması haramdır.”
“Dostluk ve dertleşme gibi düşüncelerle başlayan kadın erkek arkadaşlıkları, kişileri zina batağına çekmektedir…”
“Flört, dost hayatı, arkadaşlık, kaçamak, aldatma gibi kavramlarla bu büyük günah asla masum gösterilemez. ‘Gönül ilişkisi, yasak aşk, gençlik hevesi, düzeyli birliktelik’ gibi sözlerle zinayı meşrulaştırmak, harama giden yola kapı aralamaktır.”

Özetle zina haramdır, zinaya giden yollar da haramdır.

Bu bir dini hüküm. Kabul edersiniz ya da etmezsiniz. Uygularsınız ya da uygulamazsınız. Ama yaygara edemezsiniz.

Peki, hayatını dine göre şekillendirmeyen seküler laik kesim neden bu kadar tepki gösteriyor? Hükümetin ya da muhafazakâr kesimin söylediği ya da yaptığı bu tip eylem ve söylemlerde bu kesim neden canhıraş bir şekilde saldırıyor?

Çünkü en iyi savunma saldırıdır da ondan. Karşı taraf saldırdığı müddetçe siz savunmada kalırsınız. Aslında kendi yaşam tarzlarını savunuyorlar. Ve bunu saldırarak yapıyorlar. Kendi yaşam tarzlarının ileride tehlikeye girmesinden korkuyorlar. Ki gereksiz bir korku. Çünkü muhafazakâr kesim de hızla sekülerleşiyor. Bu konu ayrı bir yazı konusu olur.

Biz muhafazakârlar maalesef hâlâ savunmadayız. Çünkü 90 yıldır ezildik, horlandık, aşağılandık, coplandık...
Kurt kışı atlatsa da yediği ayazı unutmazmış. Biz de unutamadık. Özellikle belli bir yaş üzeri hâlâ atamadı üzerinden o psikolojiyi. Hâlâ özgüven kazanamadı Müslümanlar. O yüzden en küçük bir şeyde suçluluk psikolojisiyle açıklamalar, özür dilemeler, “ben aslında öyle değilim”ler, İslam’ın aslında iyi bir şey olduğunu anlatmaya çalışmalar...

Hatırlarsınız, HDP’li Selahattin Demirtaş’ın eşine çirkin bir tweet atılmıştı (yapılan tartışmasız yanlış). Bütün muhafazakârlar sıraya girip açıklama yaptı. Sanki yapmazsa o eylemi sahiplenmiş olacakmış gibi. O tweetin bin mislini Emine Erdoğan için söylediler. Karşı cenahın umurunda olmadı.

Hadi o taraf kendi yaşam tarzını savunuyor. Peki, bize ne oluyor ki sürekli bedel ödüyoruz, kurban veriyoruz?

Hatırlayın Ayasofya Camii imamı Prof. Dr. Mehmet Boynukalın sırf kadın cinayetleri ile ilgili “Kadın erkek ayırmaya gerek yok, cinayet cinayettir.” deyip "Kısasta hayat vardır" ayetini hatırlattığı ve faiz gibi, tesettür gibi konularda İslami hükümleri Twitter’da paylaştığı için istifa etmek zorunda kaldı. Karşı mahalle rahatsız oluyormuş.

Nurettin Yıldız, İhsan Şenocak, Faruk Beşer gibi hocalar sırf İslami hükümleri hatırlattı diye linç edildiler. En çok da “muhafazakârlar” tarafından.

Örnekleri çoğaltabiliriz...

Artık kendi inanç ve yaşam tarzımız için savunmadan çıkmalıyız. Savunmada kalan hiç kimse mücadeleyi kazanamaz.

23 yıldır muhafazakâr olduğunu söyleyen bir iktidar var. Müslümanların önünden birçok engeli de kaldırdı. Ancak kültürel ve sosyal alanda hâlâ seküler bir iktidar var. Sosyal ve kültürel alanda iktidar olmanın yolu da savunmadan çıkıp taarruza geçmektir.

Özgüvenimizi kazanmalıyız.
Daha yüksek sesle hakkımızı aramalıyız.
En az onlar kadar kendi inancımız ve yaşam tarzımız için mücadele etmeliyiz.
Ve yeri geldiğinde İsmet Özel’den ilhamla “Canınız cehenneme!” diyebilmeliyiz.

Ek Not 1: Ezilmeden, büzülmeden “Selamün Aleyküm” diyerek başlayabiliriz.
Ek Not 2: Muhafazakârların psikolojisine örnek: Diyanet hutbede “Zina haramdır” dedi diye sevinmek. Geçtiğimiz günlerde “Faiz haramdır, İddaa, Milli Piyango vb. haramdır” dedi diye epey şaşırmıştık ve sevinmiştik.