UÜ Rektörlüğü desteğinde Okutman Fevzi Çakmak tarafından hazırlanan “Bursa İli Çanakkale Şehitleri” adlı 2008 yılında yayınlanan Proje Kitabında sayfa 49’da yer alan İnegöllü bir Çanakkale Şehidi torunu ile yapılan görüşmeyi aktarıyorum.
Görüşme 13 Haziran 2007 tarihinde yapılmış. Görüşme yapılan kişi ise 2009 yılında vefat eden benim de yakından tanıdığım Hilmiye Köyünden Merhum Şaban Aydoğan Hoca’dır. Batum göçmeni dedesi Şehit Şaban Efendi’nin cepheye gidişini, çocuklarına sarılışını ve küçük oğluna “Benim Küçük Adam” diyerek hitap edişini 1321-1905 doğumlu amcasından dinlemiş.
Çanakkale Cephesindeki Şaban Efendiyi ise aynı cephede görev yapan İnegöl Tüfekçikonak Köyü’nden Mevlüt Tayyar anlatmış. Mevlüt Tayyar Amca anlatıyor. “Koluma şarapnel gelmiş acı içinde kıvranıyorum arkamdan bir ses: ‘Mevlüt sen misin (Gürcüce tabii ki)?’ Mevlüt Amca bakıyor ki Hilmiye Köyü’nden Şaban. Mevlüt’ün yaralı olduğunu anlayınca kavrıyor kucaklıyor sargı mahalline götürüyor. Üstü başı kan içinde kaldığı için de sen nereye gidiyorsun diyorlar. ‘Benim bir şeyim yok, ben iyiyim, yaralıyı getirdim, gidiyorum’ diyerek ayrılıyor.
Ertesi gün ise başka bir şarapnel Hilmiye Köylü Şaban Efendi’nin iki ayağını alıyor götürüyor. Beş gün yaralı olarak yaşıyor sonrasında şehit oluyor. Mevlüt amca’nın yarası iyileşiyor yukarıda da belirttiğimiz gibi gaziliğin haklı gururu ile 1978 yılına kadar da yaşıyor.
Büyüklerimizden, yakınlarımızdan dinlediğimiz, gurur duyulası buna benzer hepimizin birçok hikayesi vardır. Bir çok kahramanlık hikayesi ise başkaları tarafından bilinmeden yaşandı ve bitti. Yalnız Çanakkale değil tabii ki birçok farklı cephe ve zaman diliminde. Bu ülkenin en büyük zenginliği nedir denildiğinde hiç çekinmeden “Uğruna Ölebilen İnsan Sayısının Çokluğudur” diyebiliriz herhalde.
ÇIRA-BERBER HİKAYESİ
Altmışlı yıllar; Keresteci bir arkadaşı bir sepet çıra hediye hazırlamış, üzerini de eski gazete kağıdı ile kapatmıştı. Arkadaşına uğrayıp çıraları aldı, teşekkür etti ayrıldı.
Çarşıdan geçerken de berber bir arkadaşına uğradı çay içip sohbet ettiler. Çıralardan dolayı çok memnun kaldığını anlattı. Bir süre sonra da sepetini aldı evinin yolunu tuttu. Eve vardığında eşine “Hanım çıra bitti diyordun, al sana çıra iki kış yeter herhalde.” dedi.
Eşi de çok sevindi, eşi sepetin üzerindeki gazete kağıdını kaldırmıştı ki ikisi birden çok şaşırdılar. Sepetin içinde kayın ve kestane odunları vardı. Değil çıra, çam ağacı bile değildiler. Hem üzüldü hem de kızdı keresteci arkadaşına, böyle şaka mı yapılırdı.
Sepeti aldı yola koyuldu, dönüşte berber arkadaşı seslendi “Hayrola yine sepetlesin?” Anlattı berber arkadaşına, “Böyle şaka mı olur, çok gücendim, ağzıma geleni söyleyeceğim.” Berber arkadaşı sepeti elinden aldı, ısrar etti, dükkana girmesini sağladı. “Biraz otur, öfken geçsin“ gibi laflar etti. Bir süre oturduktan sonra sepetini alıp keresteci arkadaşına doğru yola koyuldu.
Keresteci arkadaşıyla karşılaşır karşılaşmaz elindeki sepeti bırakıp başladı söylenmeye “Çok kırıldım çok, ben senden kaç yaş büyüğüm, böyle şaka yapılmaz.” dedi. Keresteci arkadaşı anlamaya çalışıyordu, sepetin kağıdını kaldırdı. Sorun yoktu çıralar yerinde duruyordu.
Bu sefer şaşırma sırası sepetle gelen arkadaştaydı. “Vallahi, eve gittiğimde, sepette kayın-kestane odunları vardı.” Oturdular çözmeye çalıştılar. Sonrasında şakayı yapanın berber arkadaşları olduğu ortaya çıktı.
TURHAN ŞAHİN'İN ÖYKÜ TADINDA İNEGÖL isimli eserinden düzenlenip yayına hazırlanmıştır.