YUSUF ŞEVKİ YÜCEL'in köşe yazısı

256 kb herkese yıllarca yeter de artar bile" demişti bildiğiniz, Bil GATES.

Merhum Özal zamanında çıkartılması planlanan Bilgisayar donanım ve sarf malzemelerinin ithalatı ile ilgili yasaya dönemin TÜBİTAK başkanı muhalefet etmiş: “Bu yasa çıkarsa, Türkiye bilgisayar çöplüğüne döner, oysa Türkiye’nin önümüzdeki yirmi yılda ihtiyaç duyacağı bilgisayar sayısı en fazla 1000 dir. Ve ben TÜBİTAK’ın bu bilgisayarları 10 yıl içerisinde üreteceğini taahhüt ediyorum. Yeter ki yasa teklifi geri çekilsin.” Demişti hazret.

Vizyonu ile bugünkü Türkiye’yi görebilen ve değişimin fitilini ateşleyen Özal: “Siz yine çalışmalarınıza devam edin, ancak şunu da bilesiniz ki, önümüzdeki 20 yıl içerisinde kişisel kullanım için her evde en az bir bilgisayar olacak” demişti.

80 li yıllarda bilgisayarın sadece birkaç kamu kurumu ve birkaç üniversitede bulunduğunu düşünürseniz, bu müthiş öngörü daha da anlam kazanacaktır.

Zamanla masa üstü bilgisayarlar, gittikçe hızlanarak korkunç fiyatlarla aramıza daldı.

MSDOS işletim sistemini bilen, PW kullanabilen insanları hayranlıkla izledik. Yarım kiloluk Motorola cep telefonuna (adını cep telefonu koyma fikri de enteresan bir ön görü olmalı)  1500 dolar vermiş olmanın ezikliğini hala yaşayanlar vardır aramızda. Sonra internet geldi, arkasından laptop ve hızla küçülmeye fonksiyonel olmaya başladı cep telefonları ve bilgisayarlar. Hanımlar dantel ördüler evin yeni aksesuarı pentum – celeron serisi bilgisayarlarına… Teknoloji, her alanda nüfuz ederken hayatımıza; çocuklar, yetişkinler hatta hanımlar, bilgisayar denilen bu şeytan işi icada ısınmaya başladı…

Süreç, öyle baş döndürücü hızla ilerledi ki, takip etmek mümkün değil.

Ancak, yurdum insanı; adeta genetiğinde var olan adaptasyon kabiliyeti ile, bilgisayarın ve umum müştemilatının, yazılım, donanım ve entegrasyonunun altından girip üstünden çıkmayı başardı.

2010 yılında düzenli olarak günde en az bir saat internete giren kişi sayısı 30 milyon ve aktif 65 milyon cep telefonu kullanıcısı var.

7 den 70 e tekmili birden el ele verip teknolojiyi maymuna çevirmişiz..

Bilgisayar programları, oyunlar, değişik içerikli web siteleri, sosyal ağlar… kontrolü kaybettik.. 

Öyle bir hal almıştır ki bilgi, dün öğrendiğimizi bugün unutmak zorundayız. O artık gereksiz bilgidir zira.. Bilgi, korkunç bir  hızıyla tüketiliyor…

Öğretmen kavramını da gözden geçirmek gerekiyor artık. Bilgisayar ve cep telefonlarının, program ve uygulamaları hakkında malumatı olmayan öğretmen, alanında allame-i cihan olsa ne yazar…

Teknolojiyi sınıf ortamına aktaramayan öğretmen, ne sıkıcı, ne çekilmez… Yeni trend bu; alanımızda öğretmen biziz de, bir bilgisayar programı için sıradan bir öğrenci, öğretmenimiz olabiliyor. Çocuk , bilgi kaynağı olarak öğretmene mahkûm değil artık ve istediği anda, istediği bilgiye ulaşabiliyor madem; öğretmen,  misyonunu yeniden şekillendirmeli. Bilgiye nasıl ulaşılabileceğini anlatan mihmandar olmalı. Yaramaz dediğiniz bir çocuk, bilgisayarın başında saatlerce bıkmadan oturuyor ama 40 dakikalık coğrafya dersinde sıkıntıdan patlıyor, neden acaba…

…….

Bir sosyal paylaşım sitesi facebook… Tam bir fenomen;  ev hanımları, dedeler, çocuklar, memurlar, kamyon şoförleri, esnaflar, çiftçiler, hacı amcalar… Herkes orada. (twiter ,elit kesimin müdavim olduğu paylaşım sitesi oluyor, elitler orada) 65 yaşındaki Ali amcanın paylaştıklarına inanamazsınız. Geçen gün bir dostumun oğlunun düğünündeydik. Gelin facebooktan bulunmuş, Anneler,  müstakbel damatlarını oradan araştırıyor, şirketler oradan eleman buluyo. Diktatörleri yıkan gurupları bir araya getiren, bu site. Binlerce insan bir mesajla sokağa dökülüyor. Kin ve nefret de oradan yayılıyor, sevgi ve aşk ta…

Herkes bağımlı artık.  Kahvede kimse yok, cami avlusunda da. Mahalle kahvesinin müdavimi, Facebook üzerinden ilk defa karşılaştığı Adanalı,  Maraşlı, Filipinli ile koyu sohbete dalmış okey oynuyor. Kamyon şoförü Metin bey ” komşu çiftlik uygulaması” nı mobil aygıtından paylaşıyor. Artık dünyadan haberi var Hasan amcamın, ama dün akşam komşusu ölmüş, haberi yok. Arkadaş ortamında, sınıfında, pısırık diye tanıdığın çocuk, öyle bir döktürüyor ki edebiyatını şaşırıyorsunuz. Yalanların, aldatmaların,  itirafların bini bir para...

Evin beyi, eski arkadaşlarını araştırırken nostaljide tavan yapıyor, ocaklar sönüyor. Evin hanımı, face te geyik yaparken, ocakta yemek yanıyor...

Türkçe değişiyor. Kavramlar değişiyor, ahlak değişiyor, asgari düzeyde bilgi sahibi olup müdahil olmazsak, nesil değişiyor.

İstesek te değişiyoruz, istemesek te. Süreci biz yönetemezsek, birileri bizim adımıza yönetiyor. Değişime direnen ise tükenecek malesef.

Karar verme zamanı… Değişirken ekranın bu tarafında mı yoksa karşı tarafta mı olacağız?…Değişimde öncü mü olacağız arkadan sürüklenen mi?

Karar zamanı…