Sevgili Öğrencim, her tarihi konuyu içeren bir eser okuyunca aklıma düşüyorsun. Acaba bunları da öğreniyor mu falan diye düşünüyorum. Olaylara farklı açıdan bakabilmek, senin gibi filizlenmekte olan bir tarihçi için büyük bir hakikat arayışı olacaktır. Sen de bu kitabı okudun veya gördün mü diye soracaktım.

Sayın Hocam, okumadım, genel olarak yoğunlaştığım konular cumhuriyetin kuruluşu veya cumhuriyet sonrası dönem değil. Ancak bu kitaptan haberim var, aynı zamanda Kazım Karabekir'in yargılanması hakkında da bazı bilgi ve fikirlerim var fakat dediğim gibi çok uzman olmadığım bir konuda konuşmam doğru olmaz

Sevgili Öğrencim, istersen uzun zaman okuma, çünkü bazen insan çok üzülüyor bazen de çok kızıyor... Ama olmuş ile ölmüşe yapılacak bir şey yok derler.

Sayın Hocam, böyle mimli konulara, mimli konu diyerek bahsettiğim konular genel olarak üzerinde çok fazla tartışma süren konular... Birçok kişi aşırılara kaçarak kitaplar yazdığı, konferanslar düzenlediği ve insanlara bu aşırı fikirlerini empoze etmeye çalıştığı için benim fikrimce böyle konulara uzaktan yaklaşmak gerekir.

Anlayamadığım şey, bir taraf Sultan Abdülhamid'e Gök Sultan, Ulu Hakan derken diğer kesim ise İstibdatçı, diktatör ve hatta Kızıl Sultan diyor ancak bence iki tarafın da büyük hataları var. Sultan Abdülhamid hakkında evliya yakıştırması yapan insanları bile gördüm, iyi bir politikacı, yönetici ve siyasetçi nasıl bir evliya olabilir?

Politika işlerinde her türlü yöntemi bilmek gerekir ki iyi bir politikacı veya devlet adamı olarak anılabilesin. Demek istediğim şey, Sultan II. Abdülhamid devleti için elinden gelenin en iyisini yapmıştır fakat neden Ulu Hakan veya Kızıl Sultan gibi iki zıt yakıştırmalara tabii tutuluyor?

Bunun nedeni insanlarımızın taraf tutmayı çok sevmesi, padişahtan çok padişahçılık yapmasıdır. Öyle anlar oluyor ki bu bahsettiğim iki kutup aynı olayı tamamen zıt yorumlayıp bir taraf Sultan Abdülhamid'i yüceltirken diğeri aynı olay üzerinden yerin dibine geçirmeye çalışıyor..

Sevgili Öğrencim, ben de yıllarca aynı senin gibi şeyleri yaşadım. Sonra dedim ki en büyük delil icraatlardır. Yapılanlar insanların gözü önündedir.

Ardından kaynak kitaplara inmek istedim. Herkesin kendine has bir kaynağı olduğunu öğrendim. Bugün bunları savunanlardan hiç kimse o günleri görmedi. Güvendiği kişilerin çalışmalarına bakarak kabullendi. Bu kabullenme tavrı aralandığında öyle sanıyorum ki kişinin yetişme tarzı ve dünya hayatına bakışı etkili oluyor.

Mesela bazıları dini olanları ve dindar olanları tutarken diğerleri de dinle ve dindarlara karşı tutum geliştiriyor. Tabii bunlar uç noktalar. Bu iki üç nokta arasında birçok farklı düşünen bir kısmına hak veren bir kısmını reddeden insanlar söz konusu. İlmi hakikatin peşinde olmak, ne, nasılsa öylece, öğrenmek ve kabul etmek istiyor insan.

Evet, sayın hocam dediğiniz gibi insanın yetişme tarzı dünyaya bakış açısını son derece etkiliyor fakat bir insan dindar bir ortamda yetişse de veya din ile çok bağları olmayan bir ailede yetişse de söz konusu tarih olduğunda bu hakikati bir kenara bırakması lazımdır.

Her nasıl ki herhangi bir inancı olmayan adam ''laikliğin'' getirilmesine farklı bakacak ve dindar olan bir adam bu inkılaba farklı bakacaksa yapılması gereken şey bu olayı değerlendirirken bizim bu son derece kişisel, aileden gelen özellikleri bir anlığına bir kenara bırakıp hakikaten bu inkılap neden yapıldı? Bu inkılap yapılma amacına ulaştı mı, gibisinden soruları sorması gerekir. (YARIN DEVAM EDECEK)