Ahmet Taştan'ın köşe yazısı

Sevgili Öğrencim,

Sekiz sayfalık bir kıyamet sahnesini anlattığı hadis-i şerifinde şunları söyler: "Bütün insanlar tekrar dirilip mahşer meydanına toplandığında cennetlikler, cennete gittiğinde ben arşın altında Rabbime yalvarırım. "Yarabbi ümmetimi, ümmetimi senden istiyorum” derim. Rabbimiz de: "Kalbinde hardal tanesi kadar imanı olanları al, cennete götür" der... Ben o grubu alır cennete götürürüm. Övünmek yok” diye ifade eder. Böylece nice insanı cehennemden kurtarır ama her defasında övünmek yok der.

Bazı siması güzel, boyu postu mevzun kızların veya erkeklerin kibirlendiğini görürüz. Ama yine Peygamber Efendimiz (sav)’in sözü aklımıza düşer:  “Allah, sizin yüz güzelliğinize ve beden güzelliğinize bakmaz ancak kalplerinize (niyetlerinize) amellerinize (samimi davranışlarınıza) bakar” buyuruyor. 

Mütevazı olan insanlar aslında dengeli insanlardır ve aklını kullanırlar. Gaza gelmezler. Duyguludurlar ama duygusal hazlarla iş yapmazlar. Yerinde yapılmış iltifat kabul edilse bile aşırı iltifatın yani lüzumsuz iltifatın insan için bir tuzak olduğunu herkes bilir.

Keramet gösteren evliyalar şöyle demişler. "Kerametin selameti, sahibinden (Allah’tan) bilmektir." Eğer işin içine Allah'ı katarsak, Allah'a dönersek, Allah'a bağlarsak kolay kolay bizi kimse kandıramaz. Ve lüzumsuz yere de kibirlenmemiş oluruz.

“Biz hep beraber yaptık, hep birlikte yaptık” diyen insanların gönül coğrafyası çok geniştir. Cenâb-ı Allah bile kudret kuvvet sahibi olmasına rağmen Kur’an-ı Kerim'de çoğu yerde “ben” demez, “biz” der. “İnsanı, Biz yarattık...” gibi ifadeler kullanır.

Tarihten bir örnek ile idrakimizi arttıralım; Fatih Sultan Mehmet, İstanbul'u fethettiğinde Rum kızları çiçekleri önce hocası  Akşemsettin'e uzatmışlar. Akşemsettin de Fatih'i göstermiş:  “Padişah odur” demiş. Fakat padişah da: Çiçekleri ona götürün. Çünkü o benim hocamdır!” buyurmuş.

Fatih'in torunu Yavuz Sultan Selim, hocasının atının ayağından sıçrayan çamur parçası kaftanını kirletince herkes çok endişelenmiş sert bir padişah olduğu için. Ama o ise: “Öldüğümde bu kaftanımı bana kefen yapın” demiş.

Kıymetli öğrencim,

Sen de çevrende kibirlenmeyen, insanlara yüksekten bakmaya durumu olduğu halde mütevazı davranan, kendini insanlarla bir gören arkadaşlarına, komşularına, öğretmenlerine ya da her kim varsa onlara dikkat et. Mütevazı insanlar, mütevazı insanları severler. Sadece onlar değil Rabbimiz de sever. Çünkü "yeryüzünde kibirlenerek dolaşma" diye emir vermiştir. Kibirli insanlar cennete giremeyeceklerdir. Hem “Kibir, Hakkı kabul etmemek ve kardeşini hor görmektir” buyuruyor Peygamber Efendimiz (sav) İşte tevazu, bu kibri engelliyor.

Bazen yoldan geçen yaşlı bir kadın Efendimiz (sav)’in kolundan tutar, kendi derdini ona anlatır, hatta bazen de kendi işlerini ona yaptırabilirdi. Hz. Ebubekir de Hz. Ömer de aynı şekilde davrandılar.

Biz de onların gittiği cennete girmek istiyorsak, onlara komşu olmayı istiyorsak, onların yaptığı gibi yapmayı da talep etmeliyiz.

Unutma mütevazı olmak, insanı çekemeyenlerden korumaz sadece. Kendi nefsinden bile korur. İçimizdeki nefis devamlı bizim günah işlememizi ister, hep en iyisi, en güzeli bizmişiz gibi hissettirir. Kendi hakkımızda bize yalan söyletebilir. Ama diğer insanların da kardeş olduğunu bilmek ancak tevazu ile mümkün.

Yine bir hadis-i şerifte: “Kişi kendi için istediğini Müslüman kardeşi için istemedikçe olgun iman sahibi olamaz” diyor. İş eşitlik ise, işte ilacı da mütevazilik...