Ali Kurnaz yazdı

Kolonyalizm üzerine çok önemli isimlerden birisi olan Aıme Cesaıre, yetmiş üç yıl önceden şunu söylüyor: "Kendi yarattığı problemleri çözmekten aciz olduğu ortaya çıkmış bir medeniyet, çökmüş bir medeniyettir...” Cesaıre’in bu düşünceleri doğrudan Batı Uluslarını karşısına alıyor. Batının yüzyıllardır kendi içerisinde yaşadığı buhranlar, krizler ve toplumsal yıkılış süreci geçen sene Ukrayna’da şimdi ise Orta Doğu’da kendisini gösterdi ve göstermeye devam ediyor. Sosyal Demokrasi, Politik Doğruculuk, Yalan ve Aldatmaca ile ayakta kalmaya çalışan bu medeniyet artık vadesi dolmuş, eskimiş bir düşünce olarak karşımıza çıkıyor. Sona yaklaşan her topluluğun eyleminde, kan ve öfke görülür.

 Örneğin Hitler savaşın son yıllarında, Paris’i kaybederken Paris Valisi generali Dietrich von Choltitz’e Eiffel Kulesini ve Paris’in diğer güzelliklerini yıkmasını emreder fakat Choltitz, “Tarih’e Paris’i yıkan adam olarak geçmek istemiyorum” diyerek emre itaatsizlik ederek bu emri gerçekleştirmez. Almanların yahut tarihteki farklı işgalci devletlerin, Moğollar ve Barbar Kavimler gibi, ayrıldıkları yerde yıkma ve yakma eylemine böyle pek çok örnek bulabiliriz.

Bugün de İsrail’de olan da bundan ibarettir. Batı Akademisinin, düşüncesinin, sosyal yaşamının ve ahlakî hayatının çöküşünün eşiğinde İsrail ve müttefikleri hem kendi ülkelerinde hem de kendi topraklarında kendilerinden olmayana karşı bir savaş yürütmektedir. Kendi benliklerini ve düşüncelerini baskılayan, zorla dayatan bu ölü uluslar yüzyıllardan beri kendi içerisinde uğraştığı ve asla çözemediği problemler bulunmaktadır. Yazının başında verdiğim alıntı şöyle devam ediyor: “Batı medeniyeti denilen şey iki asırdır burjuvazinin egemenliğinde şekillendiği için 2 temel sorunu çözmekten acizdir: Proletarya ve sömürge.". Bu medeniyet, bir medeniyet olduğunu iddia etmekle beraber dünyanın problemlerini çözmekten noksan bir durumdadır ve dünyanın gözünün önünde fikir dünyalarını sömürgelerine yahut sosyal medya aracılığıyla bizi şekillendirmektedir. Bir medeniyet, modern bir uluslar-halklar birliği olarak kendi coğrafyasını aşarak dünyanın her noktasındaki durumu düşünebilmelidir.

Bizim İslâm Medeniyetimiz, bu temeller üzerine kurulmuştur ve halen bu iddiayı taşımaktadır fakat Batı’nın Medeniyeti bu bilinçten bütünüyle münezzehtir. Ki Türkiye’den Batı’ya “huzur” amacıyla kaçanları da karşılayacak olan şey budur. O kimseler zengin, refah bir yaşamla karşılaşacak, onlarca müze gezecektir; fakat orada karşılaşacakları refah yaşamın kaynağı, sömürülen medeniyetlerin ham maddeleri olacaktır.

Gezecekleri ve kültürlenecekleri müzelerde; Anadolu’dan, Kuzey Afrika’dan ve dünyanın daha pek çok yerinden düpedüz hırsızlık ile çalınmış sanat eserlerini inceleyeceklerdir. Gözü açık ve göğsünde vicdan olan kimse, adaletin ve huzurun Avrupa’da bulunmadığını anlayacaktır zira bu iki yüksek erdem eli kapalı değil eli açık kurumlardır.

Avrupa’nın adaleti ve huzuru ancak kendi “Ari” Beyaz ve Hristiyan Irklarını karşılamaktadır. Beyaz ve Hristiyan değilseniz insandan bile çok aşağı bir muamele ile karşılaşacaksınız. Onlarca yıldır dünyanın her yerinde olanlara karşı üç maymunu oynayanlar da bizzat bu “Ari” beyaz Avrupalı ırktır. Onlarca yıl Avrupa Devletlerinde araştırmalar yapan, akademilerde öğretim görevlisi olarak çalışan Türk Araştırmacıların ailelerini yanlarına sadece seyahat amaçlı bile getiremediği bir sistemleri vardır bu devletlerin. Benci, her manada sömürgeci ve ancak devletlerinin çıkarlarını gözetecek kadar Makyavelist olan bu devletlerin tükenmiş idesi daha çok gündemimizde olmalı. Tarihte izlenebileceği üzere, Batı yükseldikçe Doğu düşmüş, Batı düştükçe Doğu yükselmiştir.

Batı’nın bu düşüşünde ilerleyen yüzyıllarda Doğu’yu bekleyen çetin bir iktisadî ve felsefî geriye dönüşler bizi beklemektedir. Rönesans ve Aydınlanma ile Batı nasıl kökleri Roma ve Antik Yunan’a dönmüş ise; biz de belki bu yüzyıl, belki de ilerleyen yüzyıllarda İslâm’ın Altın Çağına geri döneceğiz ve ne yaptığımızı sorgulayacağız. Bu noktadan sonra her Müslümana düşen sorumluluklar artmaktadır. Bu geriye dönüş ancak düşünsel faaliyetler ile gelmeyecektir, teori ve pratiğin ortak ayaklanışı ile Batı’nın tahakkümü kırılacaktır.