Öyle bir çağdayız ki geçmişteki en ünlü zenginler bizim en fakirimizin bile kullandığı teknolojik konforu göremeden öldü.

Rivayetlerden hayatı boyunca hiç hasta bile olmadığı ve başına hiçbir musibet gelmediği için zamanla kendinin ilah olduğunu zannetmesiyle tanıyoruz Firavun'u. Böyle bir insan uzun yolculuklarını at, deve gibi hayvanların sırtında aylarca zahmet çekerek yapıyordu. O kadar ihtişamına rağmen bizim 5-10₺ verip bindiğimiz bir marmaray konforunu bilemeden öldü.
Basit bir şahin model bile olsa evinin önünde çalışmaya hazır kendi aracı olması konforunu yaşayamadı.

   Nemrut kocaman saraylarında meşale ateşleriyle aydınlanarak saltanatını sürdürdü ve tek dokunuşla ortamı bir anda aydınlığa boğan elektrik sistemini bilemeden öldü. Akıllı telefonuyla lambaları hiç yakmadı diyeceğim ama daha tuşlu telefonu bile olmadı onca malı mülküne rağmen.

    Zamanının en ihtişamlılarından olan Ebrehe, yaptırdığı kilisenin duvarlarını ta Sebe'den Belkıs'ın sarayının kalıntılarını getirterek yapan, buna kudreti yeten Ebrehe tek tuşla ölüm yağdırabilecek teknolojiye sahip değildi. O zamanın o haşmetli adamı tıpkı şimdilerin çapulcusu gibi fillerle hayvanlarla yaptı en meşhur saldırısını. Kaldıki şimdiki çapulcular bile daha modern artık.

    Karun'un hiç banka hesabı olmadı. Telefondan tek tıkla para alıp gönderme işlemini yaşayamadı. Yığınla servetini orada burada endişe içinde muhafaza etmeye çalışarak yaşadı. İhtiyaçlarını online alışveriş yaparak ertesi gün kapısına getirerek temin edemedi. Dünya'nın en zengin adamı özel bir ihtiyacı olunca ya başka ülkelerden gelen ticaret kervanlarını bekledi aylarca ya da adamlarını gönderdi almaları için. Şimdi biz bu zamanın fakirleri bilgisayarımızın bir klavye tuşunu bile sipariş edip ertesi gün kapımızdan alabiliyoruz.

   Bizim en durumu müsait olmayan insanımız bile onların tadamadığı nimetlere sahip. Bir saldırı olduğunda neredeyse konforumuz bozulmadan savaşabileceğimiz teknolojiye sahibiz. Bir deprem veya musibet anında telefonla yakınlarımızı arayıp durumlarını anlık olarak öğrenebilme imkanına sahibiz. Düşünsenize o zamanlarda olsanız çocuğunuz başka bir şehirde okusa ve büyük bir deprem yaşasanız onun durumunu öğrenmek için günlerce yolculuk yapmanız gerekecekti. Acaba orada da deprem oldu mu? Başına birşey geldi mi? Diye kendinizi parçalayacaktınız belki.

    Hasılı kelam dünyada cenneti yaşıyoruz ama farkında değiliz. Tıpkı kuru daldan kırmızı sulu bir kirazın çıkmasına gözümüz alışıp hayret etmediğimiz gibi içinde bulunduğumuz teknoljik mükemmelliğe de alışmışız ve hep daha fazlasını istiyoruz. İstemeyelim demiyorum tabiki isteyelim ama bulunduğumuz duruma da şükretmeyi bilelim.