Dile kolay; tam on üç yıldır iç savaş var Suriye'de. Devlet baskanı Esad, kendi sivil vatandaşlarını varil bombalarıyla katletti, hapishanelerde işkencelerden geçirdi, bir avuç azınlıkla birlikte refah içinde yaşarken, en az 500 bin insanı katletti kendine destek verenlerle birlikte.
Esed'in Baas rejimini ayakta tutan İran ve Rusya oldu bu zamana kadar. İran'a bağlı milis güçler on binlerce sivil insanı katletti sırf yayılmacılık adına.
Yüzlerce yıldır "sıcak denizlere inme" hayalinin peşinde ilan Rusya, Suriye'nin Akdeniz kıyılarında edindiği üslere karşılık Esed'i desteklerken, yaptığı hava saldırılarıyla onbinlerce Suriyeli insanı katletti.
Suriye'deki iç karışıklığın, İsrail'in güvenliği amacıyla gerekli olduğunu düşünen ABD ve bazı Avrupalı devletler de Suriye'deki katliamları görmezden geldi. ABD, bu kargaşa ortamında; Irak'ta kurduğu DEAŞ terör örgütünü Suriye'ye getirdi. O teröristleri bahane ederek, diğer terör örgütü PKK'yı meşrulaştırdı ve kendi askerî birliği haline getirdi, yüzbinlerce tır dolusu silah-cephane verdi. Neymiş; PKK güya DEAŞ denen terör örgütüyle savaşıyormuş. Külliyen yalan ve tiyatroydu.
Önce DEAŞ'ın eline verilen topraklar, inların çekilmesiyle PKK'ya veriliyor ve böylece güneyimizdeki "Teröristan" devletine zemin hazırlanıyordu, yani 2.İsrail devletine.
Eşzamanlı olarak İsrail'in "Davud Koridoru" planı işliyordu.
Ki, eğer Türkiye'nin 15 Temmuz Zaferi olmasaydı, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı gibi sınırdışı operasyonları olmasaydı tüm emperylaistler, yukarıda özetle verilen tüm planlarını çoktan hayata geçirmişlerdi.
Ve derken, yıllardır yapılan çalışmalar netice verdi, Esed diktatörünün muhalifleri, yaklaşık iki hafta içinde Halep dahil pek çok şehri Esed güçlerinden ve kara ABD'nin bölgedeki kara kuvvetleri olan PKK'dan geri aldılar. Muhaliflerin Şam'a yaklasması üzerine 8 Aralık 2024 tarihinde Esed Miskova'ya kaçtı, muhalifler yani Suriye'nin asıl sahipleri Şam'ı da kontrolüne aldı.
Fırat Nehri'nin doğusundaki bazı toprakları hâlâ PKK'nın yani ABD'nin elinde. Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu(SMO) orada operasyonlara devam ediyor, oraları da PKK işgalinden kurtarmaya çalışıyor, bölgedeki Arap ve Kürt aşiretleri de PKK'ya karşı ataklanmış durumda.
Suriye'nin terörden temizlenmesi, toprak bütünlüğünün sağlanması ve Suriyeliler'in, her kesimi kucaklayan yeni bir yönetim kurması gibi, daha başarılması gereken çok şey var. Üç milyonu bizim ülkemizde olmak üzere, en az dokuz milyon mülteci Suriyeli, ülkelerine dönmek için şimdiden sabırsızlanıyor, sınır kapılarında kuyruklar oluşturuyor.
Esed'in Şam'ı terk etmesinden sadece beş gün sonra, MİT başkanımız İbrahim Kalın Suriye sokaklarındaydı, halkın arasındaydı ve Emevî Camii'nde namaz kıldı. Bu mesaj, bölgeyi dizayn etmeye kalkışanlara çok net bir millî duruş göstermekti.
Osmanlı sonrasındaki parçalanmışlığın, emperyaliste köle yaptığı bölge halklarının, bunca ölüm ve acıdan sonra aklına başına alması için, Türk - İslam birliğine dört elle sarılması için, Suriye'den başlayıp Gazze ve Filistin ile devam edecek olan bir "el ele verme" sürecinin baslaması için önümüzdeki günler çok önemlidir. Ya bunu başarıp emoerylaist elleri bu coğrafyadan kesip atacağız yada daha çok parcalanmalar ve acılar yaşayacağız. Ümmetin uyanık ve birlik olma zamanıdır. Yol ve çare budur.
B yola girmememiz için tabii ki emperyalist - Siyonist seytanlar ellerinden geleni yapacaktır. Fakat bırakalım onları; kendimizi sorgulayalım, Ey Ümmeti Muhamned biz ne yapıyoruz, kimin aklına hizmet ediyoruz, kimin fikir ve ideolijilerinin kölesiyiz ?
MEHMET ARİF SELİM