SUÇU KADERE YÜKLEMEK

İnancımız gereği kadere inanmak imanın şartlarından birisidir, bunun yanında hayır ve şerrin de Allah’tan geldiğine inanmak da imanın şartlarındandır. Bütün bu inanç silsilesi içinde afet ile iç içe olmak insanların zor şartlara alışmasını, hayatın normalleşmesini sağlıyor. Burada esas olan zor şartlara insanın alışması değil, zor şartların oluşmasını nasıl engelleyebilirim paradigması üzerinde insanların yoğunlaşması ve buna göre çalışması gerektiği akla geliyor.

İster yönetici olsun, ister sıradan vatandaş olsun ya da siyasetçi olsun, ülkemizde gerçekleşen olay bize şunu gösterdi, insanımız görevini layıkıyla yapmıyor. Görevini layıkıyla yapmayan görevliler yüzünden ülkemizde her 20 yılda hem can hem de mal kayıpları ciddi boyutta oluyor.

6 Şubat 2023 tarihinde gerçekleşen olay bize işlerin ehli insanların elinde olmadığını gösterdi. Bir yerleşim yerinin imar planı ve imar durumu ne yazık ki bu işle ilgili ehliyeti olmayan insanların belediye meclislerinde kaldırdığı ellerinin sayısıyla oluyor.

 Belediye meclislerine seçilecek üyelerde aranacak kriter kişinin mal varlığına bağlı olmadan, o kişinin ne işle meşgul olduğuna da bakmak gerektiğini bize bu son olay gösterdi. İnşaat bilimi ya da inşaat alanının jeoloji yapısı hakkında hiçbir bilgisi olmayan insanlara, imara kapalı olması gereken yerlerin imara açılması ve binaların kat sayısının artırılması yetkisi veriliyor.

Yönetim biliminde, bir mesleği icra edecek insanlarda kariyer ve liyakat özellikleri aranır. Kariyer ve liyakat yönünden en uygun olanlar seçilerek mesleği icra edecek yöneticiler ve iş görecekler seçilir. Toplumsal olarak ne yazık ki balık hafızalı bir yapıya bürünmüşüz. Başımıza bir musibet geldiği zaman ah vah ederek, suçu kadere yüklüyoruz.

Elbette ki kader bizi, düşünemediğimiz ya da planladığımız hayata götürmeyebilir ama işin içinde külli irade ve cüzi irade var ki, cüzi irade ile bize bazı işlerin sağlıklı yapılmasına müdahale etme hakkı verilmiştir. Ne yazık ki dosdoğru olması gereken sözüm ona inançlı kesim diye algılanan insan güruhu gerçek anlam da inancının gereğini yerine getirmiyor. Yerine getirmediği görevleri nedeniyle insanlarımız hak etmediği muamele ile karşı karşıya kalıyor.

Çok geç oldu ama zararın neresinden dönülürse kardır düşüncesiyle bundan sonrası için önümüze bakmamız gerekiyor. Yeni nesil bizim ve bizden önce ki neslin yaptığı hatayı yapmaması gerekiyor.

 İşine daha hâkim, işini daha profesyonelce yapan, liyakat ve kariyer özelliklerini ön plana alan yöneticilerin, siyasetçilerin ve iş insanlarının başta olacağını teehhül etmek istiyorum. Şimdiki zaman yöneticilerine, iş insanlarını ve siyasetçilerin yeterlilikleri analiz edildiğinde hiç te kariyer ve liyakat esaslarının ön planda tutularak işlerini yapmadığı ortaya çıkıyor.   

İşlerimiz yanlış gittiğinde suçu kadere yüklüyoruz, işlerimiz yolunda gittiğinde kerameti kendimizde görüyoruz. Hayrın ve şerrin Allah’tan geldiğine elbette inanıyoruz, amenna ve sedakna ancak kaderin sahibi bize öyle emretmiyor.

"Allah size emanetleri ehil olanlara vermenizi, insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder." (Nisâ: 58)

Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!" (Hûd: 112)

Bunun dışında Peygamberimiz (SA) Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyuruyor:

"Doğruluk iyiliğe götürür, iyilik de cennete götürür." (Buharî)

Başımıza gelenler elbette kaderin bir tecellisidir ama işler ehil eller marifetiyle yapılsaydı, bu kadar yıkım ve kayıp olmaz, suçu da kadere yüklemezdik.

ÖZER YILMAZ