Yetmişli yılların başı, köylümüz Atatürk Bulvarı üzerindeki Tekel Yaprak Tütün İşletmesi’ne tütününü teslim etmiş. Kendisine ödenecek olan paranın kağıdı elinde Ziraat Bankası’nın yolunu tutmuş gidiyor. Kaç para alacağını da tabii ki merak etmektedir.
Okuma yazması da olmadığı için, Tekel binası önünde dikilmekte olan iyi giyimli bir beye yaklaşıp sorar.“Bi bakıver bakalım burada ne yazıyor”. Kağıdı eline alan iyi giyimli bey kağıdın önüne arkasına uzun uzun bakar “Beni mektupsuz bırakmayın diyor.” der.
Okuma yazma bilmeyen köylümüzün şanssızlığı kağıdı uzattığı kişi de okuma yazma bilmiyordur. Gülüşür ayrılırlar.
OĞLUM BENİ MAHKEMEYE VER
Yetmişli yaşlardaki usta, ellili yaşlarında daha önce çırak ve kalfa olarak yanında çalışmış bir kişiyi işyerinde ziyarete gitti. Çaylar içildi, sohbetler edildi. Usta ziyaretinin sebebini söyledi.
“….. biz o zamanlar sigortanın önemini bilemedik, bir süre seni sigortasız çalıştırdım. Sen beni mahkemeye ver, mahkeme cezamı tespit etsin, ben de o haktan kurtulayım”.
“Usta o nasıl söz, biliyorsun çok şükür hem emekliyim, hem de çok ferah bir hayatım oldu, için rahat etsin” Birbirlerine sarılıp helallaştılar.
OLMADI MI, OLMUYOR
Seksenli yıllar, ülkemizin çok mu çok zengini bir adam, özel helikopteri ile ilçemiz Organize Sanayi Bölgesindeki fabrikasını ziyarete gelir. O anda fabrikada bulunan herkes hoş geldin demek için sıraya girmiştir.
İki gün sonra o esnada fabrikada bulunan bir at arabacı fabrikaya çağrılır, müdürün karşısına çıkarılır. Müdür sorar “Bir ihtiyacın, bir sıkıntın var mı.” at arabacı cevaplar “Allah’a Şükür hiçbir ihtiyacım, sıkıntım yok.” Bu soru ve cevap bir iki kez tekrarlanır. At arabacıya “Teşekkür ederiz, gidebilirsin.” denir, at arabacı da ayrılır.
Hadise şudur işadamımızın indiği esnada atı ürkmesin diye atının yanından ayrılamayan arabacımız “Hoş geldin baba” diye seslenmiştir. Bu da işadamımızın hoşuna gitmiş içerideki görüşmede yetkililere “Bir at arabacı bana hoş geldin baba diye seslendi, davranışı bana çok samimi geldi, ne ihtiyacı varsa giderin.” demiştir.
Sonraki gün at arabacı fabrikaya çağırılmış, yukarıdaki görüşme gerçekleşmiştir. Arabacı sonraki zamanlarda neden ihtiyacım yok dedin diye soran dostlarına “Kimsenin bir şeyi çalınmış olabilir, üstüme kalmasın diye korktum.” cevabını vermiştir. Öbür cephede ise patronun gönlünden kopan, sanki müdürün gönlünden kopmamıştır.
ONLAR DA HAYVAN
Satmak üzere damdaki bir büyükbaş hayvanı kamyonun kasasına atarak sabah erken saatlerde köylerinden İnegöl’e doğru yola koyuldular. İnegöl’e doğru yol alırken yol üzeri komşu köyden bir grup insan el salladı.
Trafik kurallarına göre kamyonun kasasına insan almak tabii ki suçtu. Komşu köylülere sıkı sıkı tembih ettiler. Ne olursa olsun kasada ayağa kalkmak yoktu. Bir miktar ilerlemişlerdi ki trafik kontrolü için durduruldu.
Trafik polisi sordu “Ne o kasadakiler?” İnegöllü cevap verdi “Hayvan.” Polis “Hayvanı gördüm, diğerlerini soruyorum.” İnegöllü aynadan kasaya doğru baktı, kasadaki yolcuların hepsi ayakta, merakla kendilerini izliyorlar “Onlar da hayvan dedi, kaç kere tembih ettim kalkmayın diye yine kalkmışlar, onlar da hayvan.”
TURHAN ŞAHİN'İN ÖYKÜ TADINDA İNEGÖL isimli eserinden düzenlenip yayına hazırlanmıştır.