Özer Yılmaz'ın köşe yazısı.

Durdu kadının eşinin zamansız ölümü onu çok zor durumda bırakmıştı. Eşinden geriye birkaç küçük tarla ile birkaç küçükbaş hayvan kalmıştı. Tarlaları pullukla işler, tarladan elde ettiği ürünleri ve küçükbaş hayvanlardan elde ettiği yünü ve sütü satarak geçimini sağlamaya çalışırdı ama bu evin geçimini sağlamaya yeterli olmuyordu. Evin geçimini nasıl sağlayacağını kara kara düşünürken Salih’in şehir merkezinde toklubaşı otunu satarak evin geçimine katkı sağlaması, Durdu Kadının hayata bakışını az da olsa değiştirmişti. Evin geçiminin büyük bölümünü artık Salih’in omuzlarına yüklenmişti. Salih’in küçük yaşta bu kadar sorumluluğu alması, Durdu Kadını içten içe üzüyordu ama yapacağı bir şey de kalmamıştı. Hayatın acımasızlığı eşini zamansız elinden alması yetmezmiş gibi eşinin kardeşleri de, evi terk etmesini tarlayı, tapanı bırakması için olmadık eziyetler etmeye başlamışlardı. Bütün bu olumsuzluklara rağmen, Durdu kadın evini terk etmek şöyle dursun eşinden kalanlarla yetinmek istemiyor çocuklarının geleceği için var gücüyle çalışmaya, eşinin ocağını tüttürmeye karalı görünüyordu.

Evin ihtiyaçları için şehirden bir şeyler almaya giden Salih, akşama doğru elinde kırmızı kurşun kalem ve küçük bir defter ile dönmüştü. Tencerede kaynayacak şeyler Salih’in getireceklerine bağlıydı. Salih eli boş olarak dönünce, Durdu Kadın bir anlam verememişti. Kızmak, bağırmak, dövmek Durdu Kadının karakterinde yoktu. Önce sormak soruşturmak ve nedenini öğrendikten sonra sorunların çözümüne neden bulmak onun en önemli özelliğiydi. Salih evin bahçesinde annesini görünce koşarak annesine sarıldı, ağlamaya başladı. Ne olduğunu söylemek istemedi, Durdu Kadın sabırla bekledi, Salih sadece annesine sıkı sıkı sarılarak ağladı, hiçbir şey anlatmadı. Yıllar geçti, Salih’in başına gelenleri Durdu Kadın öğrenemedi. Salih annesine sadece okumak istediğini, toklubaşı bitkisinin satışı için şehre bundan böyle gitmeyeceğini söyledi. Durdu Kadın ‘Oğlum sen yeter ki okumak iste, bundan böyle toklubaşı otunu satmanı ben de senden istemeyeceğim.’

Köyde ortaokul olmadığı için Salih yakın köyde bulunan ortaokula yaya olarak gidip gelmek zorundaydı. Uzun bir süre okula yürüme ile gidip gelen Salih bisiklet ile okula giden arkadaşlarını görünce annesinden bisiklet almasını istedi. Salih’in okumak isteği ile toklubaşı otunu satmaktan vazgeçmesi, evin geçiminin tamamı, Durdu Kadının omuzlarına kalmıştı. Evin geçimini sağlamak için zaman zaman kır işlerine gitmeye başlamıştı. Kır işinden elde ettiği gelirlerle evin geçimini sağladığı gibi Salih’in okumasına da katkı sağlamaya başlamıştı. Salih okulunda başarılıydı ama onun başarısını istemeyen komşu çocukları yolda onu sıkıştırır, döver, başarılı olmasını istemezlerdi. Komşu çocuklarının uyguladıkları mobbing artık işkenceye dönmüş, ruhu psikolojik yönden bunu kaldıramayacak kadar etkilenmişti. Hem bunu hem de annesinin zor şartlarda çalıştığını gören Salih üzülüyordu ama elinden bir şey gelmiyordu. Annesine komşu çocuklarının yaptıklarını anlatamıyordu ama annesinin çok çalıştığını bahane ederek okulu bırakmak istediğini söylemişti. ‘Anne ben senin bu kadar zor şartlarda çalışmana dayanamıyorum, okulu bırakıp sana destek olmak istiyorum.’ Durdu Kadın bu sözü duyar duymaz başından kaynar su dökülmüştü, gözü karardı, yere düşmek üzereyken Salih annesinin kolundan tuttu. ‘Anne anne ne oldu? Tamam, sen üzülme! Sen ne istersen onu yaparım.’

‘Oğlum, okumanı istiyorum, saçımı süpürge yaparım seni okutmak isterim, yeter ki sen oku, ne olur okulunu bırakma! Seni okulundan alıkoymak isteyen şey nedir?’ Salih, komşu çocuklarının kendisine uyguladıkları mobbingi hiçbir zaman annesine söylemedi. Salih annesinden aldığı destek ile derslerine daha bir sarıldı, ortaokul eğitimini başarıyla tamamladıktan sonra, lise eğitimi için şehre gitti. Annesi oğlunun başarılarıyla gurur duyuyor, daha üst düzeyde eğitim almasını sağlamak için her türlü fedakârlığı yapıyordu. Salih şehirde lise eğitimini bin bir güçlükle tamamladıktan sonra üniversite sınavına girdi, hukuk fakültesine kayıt yaptıracak kadar puan aldı. Hiç tereddüt etmeden hukuk fakültesine kaydını yaptırdı gece gündüz demeden çalıştı, yıl kaybetmeden okulunu başarıyla tamamlamanın gururunu yaşadı. Okulunu başarıyla bitirmek ona yeterli gelmiyordu, iyi bir adalet çalışanı olmak istiyordu. Onu da başarmış, hâkim olarak işe başlamıştı.

Hâkim olarak işe başladığı ilk duruşmasında, lise eğitimini tamamladığı şehirden çete kuran suçluların dosyası önüne gelmişti. Çete mensupları, köylerden çaldıkları hayvanları şehir merkezinde ki hana getirip satışını yaparlarmış ancak talih her zaman insanın yüzüne gülmüyordu. Çekirge bir sıçrarmış, iki sıçrarmış, üçüncü de yakalanırmış. Bu çete de yaptığı son işinde yakalanmış ve adaletin karşısına çıkarılmıştı. Yapılan sorgulama ve araştırmada, çetenin uzun süre hırsızlık yaptığı, karşı gelenlerin bir kısmının infaz edildiği ile ilgili itiraflar ortaya çıktı. Hâkim Salih cebinden hiç eksik etmediği kırmızı kurşun kalemi cebinden çıkardı, dosyanın üzerine ömür boyu müebbet yazdı. Hâkim Salih bilmeden babasının katillerinin adalet önünde hesap vermesini sağlamıştı. Hiçbir suç cezasız kalmaz, er ya da geç adalet yerini bulur.  ÖZER YILMAZ