Müʼmin düşünecek:

Hakîkatte can kimin, mal kimin? Canı veren kim, malı veren kim? Esâsen kulun kendine ait hiçbir şeyi yoktur ki Rabbine takdim edebilsin. Kulun bütün sermayesi yokluktur, hiçliktir. Onu yoktan var eden, nîmetleriyle perverde kılan, hep Cenâb-ı Hak’tır. Sahibi olduğumuzu zannettiğimiz bütün imkânlar, Rabbimiz’in belli bir süreliğine imtihan olunmamız için verdiği emânetlerden ibarettir.

Dolayısıyla, infâk eden bir kul, aslında Allâh’ın ihsân ettiği bir nîmeti, yine Allah için elinden çıkarmış olmaktadır.[3]

Fakat Cenâb-ı Hakk’ın kullarına karşı lûtuf, kerem ve merhametinin büyüklüğüne bakın ki, zâten kendisinin olan mülkün cüz’î bir kısmının, yine rızâsı yolunda sarf edilmesine, muazzam ecirler bahşediyor.

Şunu da hiçbir zaman hatırımızdan çıkarmayalım ki Cenâb-ı Hakk’ın hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Bütün nîmetler, O’nun sonsuz hazinesine aittir. O’na hamd, şükür, muhabbet ve sadâkatle kulluk etmeye bizim ihtiyacımız vardır.

Meselâ kurban kesiyoruz, fakat onun etini Rabbimiz yine biz kullarına rızık olarak ikram ediyor. Belli bir kısmını da yine muhtaç kullarına infâk etmemizi emir buyuruyor. Emrine itaatteki ihlâs ve takvâmız nisbetinde de büyük bir ibadet ecri ihsân ediyor. Kurban vesîlesiyle yapılan ikramlar, toplumlara rahmet vesîlesi oluyor, dünyevî ve uhrevî huzur ve saâdet olarak kullara geri dönüyor.

Yani bütün ibadetlerin, Allah yolunda yapılan her türlü gayret ve fedakârlığın faydası, yine kullaradır. Bu bakımdan ibadet etmeye kulun ihtiyacı vardır. Allah Teâlâ ise hiçbir şeye muhtaç değildir, bilâkis her şey mutlak sûrette O’na muhtaçtır. Nitekim âyet-i kerîmede buyruluyor:

“Ey insanlar! Allâhʼa muhtaç olan sizsiniz. Allah ise her bakımdan sınırsız zengin olandır, övülmeye hakkıyla lâyık olandır.” (Fâtır, 15)

Hadîs-i kudsîde de Rabbimiz şöyle buyuruyor:

“Ey kullarım! Eğer öncekileriniz, sonrakileriniz, insanlarınız ve cinleriniz, sizden en takvâ sahibi bir adamın kalbi üzere olsalar, (bu hâl) Ben’im mülküme hiçbir şey katmaz.

Ey kullarım! Eğer öncekileriniz, sonrakileriniz, insanlarınız ve cinleriniz, sizden en fâsık bir adamın kalbi üzere olsalar, (bu hâl) Ben’im mülkümden hiçbir şey eksiltmez.” (Müslim, Bir, 55 / h. nmr: 2577)

Bunun içindir ki Hak dostları, Allah için candan ve maldan yaptıkları fedakârlıkları, bir “hiç” hükmünde görürler. Onlar, canlarını bile verseler, yine de Allah için bir şey yapabildikleri hissine kapılmazlar. Zira bilirler ki bir hayır işleyen, cömertlikte bulunan, iyilik yapan kimse; aslında bütün bunları kendisi lehine yapmış olmaktadır.

Dolayısıyla, zâten Allâh’ın olanı, yine Allâh’a takdimden ibaret olan kurban ve infak gibi ibadetler, sembolik bir mânâ taşır. Âyet-i kerîmede buyrulduğu üzere:

“Onların (kurbanların) ne etleri ne de kanları Allâh’a ulaşır; fakat O’na sadece sizin takvânız ulaşır…” (el-Hacc, 37)

OSMAN NURİ TOPBAŞ