Doksanlı yıllara kadar ramazanlarda ramazan pidesi ile birlikte iftarlık çörekler de farklı damak tadı ihtiyacımıza cevap veren sevimli yiyeceklerdi. Simitçiler tarafından satıldığı gibi, küçük çocuklarca da satılırdı. Yuvarlak açma şeklinde yapıldığı gibi, yalnızca işaret parmağı açık ele benzeyen ya da toplu tabancayı andıran biçimde yapıldıkları da olurdu.
Yaşı küçük de olsa eline çörekleri koyacak kadar küçük bir tepsi alan çocuk fırına gider, 10-15 iftarlık çöreği fırıncıdan alır mahallesinde konu komşusuna satar bir miktar para kazanmış olurdu. İhtiyacı olduğu için satanlar olduğu gibi, merak edip, özenip çörek satanlarımız da olmuştur.
Çocukları hayatı öğrensin diye çörek sattıran aileler olduğu gibi, özenip çörek satan varlıklı aile çocukları da olurdu. Kahramanımız özenip satan varlıklı aile çocuklarından. Mahalledeki çörek satan arkadaşlarından etkilenmiş o da çörek satacak. Arkadaşları fırına giderken o da almış tepsiyi gitmiş fırına 15 adet çörek almış gelmiş. Dikilmiş evinin önüne.
“Taze çörek, iftarlık çörek, yeni çıktı fırından!” gibi çörek satan arkadaşlarından duyduğu lafları söyleyip çörek satmaya başlamıştı ki halası çıka geldi. Otuzlu yaşlardaki hala altı-yedi yaşlarındaki yeğenini çörek satarken görünce kendisini çok mutlu hissetti, hemen parasını ödeyip bütün çörekleri satın aldı.
Çörek satan yeğen başladı ağlamaya “İyi ama hala ben şimdi ne satacağım?”
İKİ ŞEKERLİ, Bİ ÇAY
“İki şekerli, bi çay!” diye seslenildi kahvehanenin dışındaki masadan. “Geliyo abicim!” diye cevap verdi kahvecimiz. İki şekerli kahve bir de çayı yaptı dışarı çıktı ki, siparişi veren mahallenin bitirim delikanlısı tek başına oturuyordu.
“Hayrola millet nerede?” diyecekti belki ama kahvedeki hemen herkes bastı kahkahayı. Yani bütün kahve şakadan haberdardı. Çayı bıraktı, kahveleri hiç sormadı bile “Dışarısı görünmüyor ya ben yanlış anlamışım.” diyebildi. Ocağa dönerken gülüşmeler devam etti.
Kahveleri tezgaha bıraktı, öfkesini yenememişti. Çay ocağının içinde beş on saniye sonra kendi kendine öfkeli bir hareket yaptı bazı bardaklar yere düşüp kırılmıştı, gülüşmeler kesildi dikkatler ocağa yöneldi. “Gördünüz mü bu sol elim, ya sağ elim?” Hep birlikte gülüşmeye devam ettiler.
İLERİ GÖRÜŞLÜ KÖYLÜ
İlçemizde bir kaplama fabrikasında kepçecilik yapan 1957 doğumlu Muhsin Özdemir 2001 yılı Mart ayında emeklilik dilekçesini verdi. Arkadaşları da hayırlı olsun dediler ama yakından tanıyan bir arkadaşı, arkadaş sen 1983 yılında köyden indin ve fabrikaya başladın yani on sekiz yıldır çalışıyorsun deyince anlattı.
“Köyde (İclaliye) yaşıyoruz, 1976 yılı üçüncü ayıydı, babam Orman İşletmesi köyün yakınına bir kulübe yapacak yapımı çok uzun sürmez, devlet sigortasız adam çalıştırmaz git orada çalış o sigortanın ileride çok faydasını görürsün. Damdaki hayvanlara da ben bakarım” dedi. Ben de çalıştım inşaat 12 gün sürdü, ama sigorta girişim de yapılmış oldu, o yüzden şimdi emekli olabildim”.
Amcanın ileri görüşlülüğü toplumumuzun ne kadar ilerisindedir, inanın ben kestiremedim.
TURHAN ŞAHİN'İN ÖYKÜ TADINDA İNEGÖL isimli eserinden düzenlenip yayına hazırlanmıştır.