Bugünlerde tarihin tozlu sayfalarında yer alan parlak hadiseleri konuşuyoruz. 12 Mart İstiklal Marşı'nın kabulü, 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi'nin kutlanması...

12 Mart, hem İstiklal Marşı'nın kabulü hem de milletin sesi olan Mehmet Akif Ersoy anma günü olarak isimlendirilmiştir. Bu vesileyle bizden bir konuşma talebedenler olmuştu.

"Acaba ne anlatabilirim?" sorusu ile "nasıl anlatabilirim?" sorusu arasında gelgitler yaşadım. Her şeyden evvel, yaptığımız işin anlamı ve önemi, o şeyin hayatımızdaki yerini belirleyecektir. Dünyanın veya diğer insanların en değerlisi bizim de için çok da değerli olmayabilir.

Neden Mehmet Akif Ersoy'u anmak ve anlamak istiyorum? İstiyorum, istiyorsunuz ya da istiyorlar çünkü. Anmak, anlamaya açılan bir kapı iken "an" kelimesi iki manaya gelir. Biri "zamanın en küçük dilimi" manası ama diğeri de fiil olarak "zikretmek, hatırlamak" manasına gelen anmaktır. Bir insanın hayatındaki "an"ları bir araya toplarsak ömür denilen serüveni tanımış oluruz.

Hani bir şiirde diyor ya; Adı soyadı / Açılır parantez, doğum tarihi, -kısa bir çizgi/ölümü i tarihi/Kapanır parantez. /Ne varsa işte o kısa çizgi de vardır/iki tarih arasına sıkıştırılmış kısa çizgi bir "an" gibidir. ebedi hayata gözlerini açan insanoğlu dünya hayatında yaşamış olduğu onca yıla bir an denmesi doğrudur ve anlamlıdır.

Mehmet Akif Ersoy'u anlamak istiyorsak, anı takip etmemiz gerekir. Bir insan eylemleriyle, düşünceleriyle tanınmış olur.

Necip Fazıl, kendi hayatını anlatırken annesini, babasını,doğum tarihi ve doğum yerini söylerken kurduğu bir cümlede "her insanda olabilecek kaba çizgiler bunlar" diyor. "Asıl iş işte derinlikte, ruhta" dediği noktadan başlayacak olursak şu cümleler dökülür ağzımızdan.

Fatih müderrislerinden Temiz Tahir Efendinin ve Buharalı bir ailenin kızı olan Emine Hanımefendinin oğludur. Yol, 1873 İstanbul'da Fatih semtinin Sarıgüzel Mahallesi'nde dünyaya gelir. 4 yaşında Mahalle mektebi 7 yaşında idadi, rüştiye... derken 15 yaşında Baytar mektebi... Tam bu noktada babasının rahmetli oluşu, evlerinin yanması... 20 yaşında meslek sahibi baytar vs.vs... Sebilürreşad'da canhıraş şiirler yazması, padişahı özellikle II. Abdülhamit Hanı eleştirmesi, yemini değiştirerek İttihat ve Terakki'ye üye olması, Teşkilat-ı Mahsusa'nın emri ile Almanya'ya gitmesi sonra Suudi Arabistan'a yolculuk...

Köy köy, cami cami dolaşıp İstiklal mücadelesine destek veren, heyecanlı konuşmalar yapması..Ankara'ya meclise Burdur vekil olarak katılması... Ve Tacettin dergahı, büyük millet Meclisi, bir daha yazılmasının temenni etmediği İstiklal Marşı'nın yazması....

Milli Şairi anlayabileceğimiz en önemli unsurlardan biri de ardında bıraktığı safahat isimli şiir kitabıdır. Bütün şiirlerini topladığı bu kitap 7 bölümden oluşur. Her bir satırı aruz ölçüsüyle yazılmıştır. Ne yazılmıştır, nasıl yazılmıştır,sualler soracak olursanız cevabını ben vermeyeyim üstada soralım bakalım, Üstat bize ne cevap veriyor.

Bana sor sevgili kari, sana ben söyleyeyim

Ne hüviyette şu karşında duran eş'arım.

Bir yığın söz ki samimiyeti ancak hüneri

İşte üstad bize cevabı vermiş olduğu, 7 bölüm şiiirden oluşan Safahata bir yoğun söz diyor.Elhak doğrudur kelimeler cümleleri, cümleler beyitleri, beyitler bentleri oluşturmuştur. Bu bir yığın söz konusu. Anlatış biçimi farklı olan bunca şiirin bir hüneri, bir meziyeti vardır; O da samimi bir vicdana ile yazılmış olmasıdır. Hepsinin doğru olmasının yanında içinden geldiği gibi inandığı gibi sözü eğip bükmeden kızmışsa kızarak alaya almışsa alaysı bir dille anlatmıştır.

"Ne tasannu bilirim çünkü ne sanatkarım."

Üstadım bu dizesi mütevaziliğinin sembolüdür. Şiirleri yanında okunduğunda boncuk boncuk terleyen büyük şair, kendisini "sanatlı söz bilmeyen biri" olarak anlatır.Lakin Ali Ulvi kurucu Hatıralar anda okuduğum kadarıyla mısırlı büyük şairler bir mecliste "Bir hilal uğruna ya Rab ne güneşler batıyor" dizesini konuşmuşlar. Mehmet Akif Ersoy'un sadece bu dizesi onun büyük bir sanatçı sanatkar olduğunun göstergesidir, demişlerdir. Çanakkale Şehitlerine yazmış olduğu satırlarım gelecekte İstiklal Marşı'nda yazabilecek kudrette olduğunu fark eden Hamdullah Suphi yazılan 724 şiiri beğenmemiştir.

Aczimin giryesidir bence bütün asarım

Ağlarım ağlatamam hissederim söyleyemem

Bu dizelerde de acizliğinden dolayı gözyaşı döker gibi her bir kelimeyi dizelere dökmüştür üstat. İnsanın içinden geçen düşünceleri, ruhumda kopan fırtınaları, vicdanındaki dalgalanmaları en rahat biçimde şiirde göstermiştir.

Akif'in ahlakından kendi ahlakımıza aktaracağımız güzel hasletlerin olduğunu da hatırlamak gerekir. Söz verdiği zaman her türlü olumsuz şartlara rağmen sözünde durmuş ve buluşma yerine vaktinde gelmiştir. Haksızlığa asla tahammül edemeyen ve bütün gayretiyle haksızlığı gidermeye çalışan bir ruha sahiptir üstat. Halkın yaşayışını gözlemlemiş onların sıkıntılarına elinden geldiğince yardımcı olmaya çalışmıştır. Hasta, Küfe, Seyfi Baba gibi şiirleri bunları anlatır.

Vel-hasıl Akifimiz, dibi görünmeyen bir ummandır: okudukça, öğrendikçe ondaki derinliğindeki fazileti, hikmeti görmek mümkündür. Ruhu için el Fatiha...