Salih Erol'un köşe yazısı.

Bizler, İstiklâl Marşı’nın kabülüne denk gelen bu zamanlarda yaptığımız etkinliklerde, anma toplantılarımızda  hemen her zaman  Mehmed Akif’in duygusal  yönünü ön planda tutuyoruz. Bunu yıllardır alışageldiğimiz tören havasının vazgeçilmez bir gereği olarak ele alıyoruz. Evet, biraz da toplumsal karakterimizden kaynaklanan bu coşkulu halimizde bir lüzum, bir gereklilik olduğu kabul edilebilir. Çocuklarımıza ve gençlerimize böylesi etkinlikler ile vatan -  millet ve bayrak şuurunu aşılamak istiyoruz. Bu istek bir ölçüde ve belirli anlarda gereklidir; yararlıdır.

Âkif’in duygusal bir adam olduğu ve dönemin olağanüstü koşullarında bu duygusallığın çok büyük faydasının olduğu muhakkaktır. Nitekim şu duygu dolu mısraların sahibi odur:

“Şiir için “gözyaşı” derler; onu bilmem yalnız / Aczimin giryesidir bence bütün âsârım / Ağlarım, ağlatamam; hissederim, söylemem / Dili yok kalbimin bundan ne kadar bîzârım / Oku, şayet sana bir hisli yürek lâzımsa / Oku, zirâ onu yazdım, iki söz yazdımsa…”

Ancak yine de Akîf’teki gerçekçilik tarafı romantik taraftan çok daha baskındır ve biz bu yönünü genellikle görmezden geliriz. Onun şiirleri toplumsal gerçeğe ayna tutan birer sahne gibidir: “Hayır, hayâl ile yoktur benim alışverişim / İnan ki, her ne demişsem görüp de söylemişim /Şudur cihânda benim en beğendiğim meslek: / Sözün odun gibi olsun; HAKİKAT olsun tek” diyen hakikat adamımızın insan ve mekân tasvirleri devrinin gerçekçi fotoğrafını sunmaktadır.

Hâl böyleyken, sadece duygusal boyutla sınırlı kalmak; işi coşku düzeyi yüksek etkinliklerle sınırlandırmak, söz konusu olan Mehmed Akif’i ve dönemini anlamaksa, yeterli değildir. Şu hususa dikkatinizi çekmek isterim: Tabiatı gereği kısa ömürlü olan coşkulardan çok daha etkili ve kalıcı olan şeylere şiddetle ihtiyacımız olduğunu unutmamak gerekir.  Onlar da akıl- mantık ve bilgi örüntüsü ile edinilebilecek karşılaştırmalı bilgilerdir. Bu bilgileri ne kadar edinirsek, günümüzde o kadar sağlam bir ülke inşa edeceğiz. Aksi taktirde cehaletin kamplaştırıcı/ayrıştırıcı ortamında yakın geçmişte yaptığımız gibi birbirimizi hebâ edeceğiz.

Öyleyse bizim sadece yetişkinlerimize değil; gençlerimize ve hatta çocuklarımıza dahi serinkanlı, ayrıntılı, mantıklı, objektif bir okuma ve anlama kültürü aşılamamız şarttır.


Geliniz, döneminin şartları içerisinde Mehmed Akif’i ve çağdaşlarını; yani cumhuriyetimizin kuruluşunu  ve kurucularını serinkanlılıkla tekrar tekrar inceleyelim. Çoğumuzun durumundan anlaşıldığı üzere bizler zannediyoruz ki, Mehmed Akif sadece coşan, coşturan bir propaganda adamıdır.
Öğrencilerimizi yıllardır dikkatle gözlemleyen bir eğitimci olarak itiraf etmeliyim ki, çoğu maalesef Mehmed Akif’i  coşkulu bir hatip; etkileyici bir imam-vâiz  ve bu doğrultuda kalem oynatmış  bir şâirden ibaret sanıyor. Oysa gerçek pek de öyle değildir.

 Bir kere Mehmed Akif Bey kendisini iyi yetiştirmiş, çok yönlü bir insandır. O halde çok yönlü; merak sahibi bir keşif ehli olmak! İşte, Mehmed Akif’ten çıkartmamız gereken  en önemli ders. (haftaya devam edecek inşallah!)

SALİH EROL