"İnsanın kendinden kurtulması" gibi bir cümleyi "insanın kendisini aşması veya insanın kendine yenilmesi" gibi versiyonları üzerinden de düşünebiliriz.

Kurtulmak, mevcut olan kötü bir durumdan farklı bir hale geçiş yapmak biçiminde de düşünebiliriz. Aşmak kelimesini ise yine belli bir seviyede olandan daha üst seviyeye çıkmak anlamında yorumlayabiliriz. Kendisine yenilmek ise her sorununun üstesinden geldiği halde kendisine mağlup olmak gibi düşünebiliriz. Muzaffer bir ordunun başında iken "şimdi küçük cihattan büyük cihada gidiyoruz." sözünün işaret buyurduğu gibi.

Bu düşünceyi beslerken; bir mücadele, bir gayret (her halükarda) söz konusu olacaktır. Her daim "dışarıyı", her daim "ötekini" düşünen bencil, egoist, kibirli insanların biraz içine dönmesini de salık veren bir anlayış yatıyor bu muhabbette.

Neden veya nereden böyle bir düşünce geldi aklıma... Kendini kral zanneden ve verdiği karardan annesi, babası ya da bir büyüğü veyahut inançları vb. vazgeçiremeyen gençleri düşünürken yolum bu çıkmaza vardı.

Küçümencik çocuk "hayatıma kıyarım, intihar ederim, eğer dediklerim" olmazsa şeklinde meseleye yaklaştıkça büyüklerin eli ayağı titriyor. "Aman bir şey olmasın" diye ellerinden geldiği kadarıyla nefsinin isteklerine yakalanmış arzularından öteye çıkamayan gençleri düşünürken elde ettim.

Karar verirken yeterli bilgi birikimine sahip olmadan, geniş düşüncelere başvurmadan ya da basit bir etkilenmenin ardından hemencik karar verebilen ve bu kararında inat eden gençleri durdurmak için...

Tabii, ne haddimize başkasının hayatına karışmak... Bu meseleyi kimseye zorla dikte ettirmeye niyetimiz yoktur. Ufuk açıcı bir yöntem olsun diye yazıyorum. Hayatını boş yaşamış, heva ve hevesleri arasında tüketmiş bir gencin ölümü karşısında "oh olsun" diyecek bir vicdana ancak zalimler sahiptir. "Su testisi, su yolunda kırılır" sözüne uygun hayat yaşayan gençler, bu vatanın, bu milletin geleceği ise onları ani karar almak yerine, düşündükten sonra, öğrendikten sonra karar almaya yöneltmek lazım.

Sadece biraz yavaş, sadece biraz hızını kesmek, biraz sesini kısmak, biraz dinlemeye/öğrenmeye yönelterek daha mutlu daha kontrollü kararlar verme aşamasına getirmek isterim.

Dini literatürde "kendisinden kurtulma" kelimesi çok net bir şekilde "nefis terbiyesiyle" açıklanabilir. Çünkü "nefis insana kötülüğü emreder" buyuruyor Cenab-ı Allah.

Acaba gencim, gençlerimiz, nefis kavramından haberdar mı? Hepsi "benim isteğim, benim özgürlüğüm, benim hayatım" gibi kelimeler çevresinde kurdukları dünyanın (özür diliyorum, abartmış olabilirim) küçük tanrıcıkları gibi davranıyorlar. Çok samimiler, çok içten inanıyorlar, çok fedakarlık yapıyorlar ama bunun karşılığını göremedikleri zamanda çok çabuk karamsarlığa gömülüyor, hayattan kopuyorlar...

Bir kızgınlık anı gelmeden önce, hayatını etkileyecek genel kararlar vermeden evvel, bir karar öncesi sürecini hakkıyla belirlemeliler. Her defasında kapadığı köşeden gol yiyen kaleci gibi olmamalılar. Çünkü verdikleri kararlar Allah'ın onlar için çizdiği kaderi ortaya koyacaktır.

Bana göre "kendinden kurtulmanın en kolay yolu" dışarıdan doğru bir şekilde beslenmektir. Şu somut örnek belki meseleyi açıklayabilir. Gören gözlerimiz çok ışıkta ya da çok karanlıkta vazifesini yapamaz. Karanlık olduğunda ışık yakar görürüz; parlak olduğunda siyah gözlük takar yine görmeyi sağlarız. Belli bir desibel arasındaki sesleri duyan kulağımız dışarıdan bir destek alarak kısık sesleri duyabilir.

Bu dışarıdan destek alarak kendini aşma sürecinde, başkasının fikirlerine göre hayatı düzenleme değil; iyiyi, doğruyu, güzelli, yanlışı, tartarak kendinin karar vermesidir. Allah (CC) "kişiye sa'yinin/çalışmasının karşılığı vardır" buyuruyor. "Ben sizi, bir basiret üzerine davet ediyorum" ayeti kerimesi de bize hakikatin yol izlerini gösteriyor.

"İnsanın kendisinden kurtulması" yine kendi iradesiyle olacaktır. Bana kalırsa bu konudaki en büyük katkı: bilgi sahibi olması, nasihat dinlemesi ve inanıyorum seviyorum dediği Rabbimiz olan Allah'ın ve rehberimiz olan Peygamberin sözlerine kulak vermesi gerekir.

Nefsine ağır gelebilir ama inandığı için yapmak zorunda olduğu ibadetler gibi, doğru düşünceyi ancak böyle bulabilir. Şehvet duyguları kabarmış bir gencin, bir kız arkadaş bulması ya da kız ise bir erkek arkadaş bulması, onunla "yakınlaşması" bugünler için çok da zor değil. İsmine arkadaşlık ya da herhangi bir şey diye nitelemesi hayasının, edebinin, terbiyesinin, namusunun kaybolmasını engelleyemeyecekse tehlikeli bir durumdur.

Dolayısıyla birkaç kelimeye ikna olmuş aklıyla, biraz düşünmeye, biraz nasihat dinlemeye ihtiyacı var. Şıracının şahidi bozacıdır misali kendisi gibi tecrübesiz bir arkadaşından nasihat dinlemekle bu işi çözemez.

Bizim bu uyarılarımıza rağmen "bu onun özel hayatı, ona karışamazsın, o istediğini yapar" gibi sözler ile şirin gözükmeye çalışan bazı tiplerde piyasaya çıkabilir. Çocuğun kararına karşı çıkmak değil, sadece karar sürecini doğru işletmesine yönelik verilen tavsiyeleri fark etmeyen dar kafalı insanlardan uzak durmak gerekir.

AHMET TAŞTAN