Salih Erol'un köşe yazısı.

Semizzâde gibi şahsiyetlerin öncülüğünde İnegöl’ün takdire şayan yardımlarına da yeri gelmişken, somut veriler üzerinden değinelim. Adı geçen mecmuanın 6 Şubat 1913 tarihli sayısında: “İnegöl’den İâne-i Harbiye”  (Askerî Yardımlar) başlıklı haberden öğreniyoruz ki, buradaki Kızılay ve yardım dernekleri adeta seferber olmuşlardır. Neticede elli beş bin kuruş nakit yardım toplanmıştır. Ayrıca orduya muhtelif yardım eşyaları da toplanmış ve gönderilmiştir. İlgili haber: “Muhterem İnegöl ahâlîsinin hamiyyet-i İslâmiyye ve vataniyyeleri şâyân-ı takdirdir” cümlesiyle tamamlanmaktadır.

O olağanüstü dönemde İnegöllülerin nasıl kenetlendiğini Semizzâde, mecmuaya gönderdiği 20 Mart 1913 tarihli uzun bir mektupta çok güzel tasvir etmiştir. Köşe yazımızın boyutunu fazlasıyla aşacağı için tümüyle veremediğim bu mektupta özetle şunlar yazılmıştır: Harp başladığından beri İnegöl’de siyasi çekişmeler, particilik davaları bir kenara atılmıştır. Buradaki herkes vatan için tek yürek olmuşlardır. Evet; ahalimizde vatan derdi vardır ki, şimdilik kahvehânelerde oyunlar, eğlenceler… filân terk edildi. Hatta düğünler bile nadir yapılmaktadır.

İnegöl gibi Anadolu’daki bütün yerlerde tam bir seferberlik hali varken, devletin o zamanki başkenti İstanbul’da maalesef bu vatan bilincinin emareleri pek görülmemektedir. Bizim İnegöllü Semizzâde, bu çelişkiye dikkat çekmekte; bu konuda serzenişte bulunmaktadır. Mektubunun: “Merkezliler (İstanbullular) Taşralılar Hem-dert değil imişler” şeklindeki başlığı o açıdan manidârdır. Halk, vatanı uğruna her türlü fedakârlığı yaparken, maalesef İstanbul’un lüks muhitlerinde kimi zenginler ve yöneticilerde bu hassasiyetin zerresi yoktur. O günde, bugün de. Rahmetli Mithat Cemal Kuntay’ın: “Üç İstanbul” adlı romanı da bize bu çelişkili gerçeği, her türlü çirkefliğe bulaşan İstanbul sosyetesini, anlatıyor.

İnegöl’den Semizzâde’nin mecmuaya ilgisi bu anlattıklarımızla sınırlı kalmamıştır. Dönemin basın yayın organlarının iyi bir takipçisi olmakla kalmamış; aynı zamanda gönderdiği telgraf ve mektuplarla sesini duyurmuştur. Bizler de onun sayesinde İnegöl’deki sosyal atmosferi bir nebze anlamlandırabiliyoruz. Mesela, Sultan Reşad’ın 1911’de gerçekleştirdiği Rumeli ziyareti karşısında duyduğu sevinçli heyecanını Sırat-ı Mustakim’e İnegöl’den çektiği 28 Mayıs 1911 tarihli telgrafta ifade etmiştir. Kendisinin başta da belirttiğimiz üzere Bosnalı olması ve padişahın da oralara yakın yerlere sıra dışı bir seyahat gerçekleştirmesi onu duygulandırmıştı.

Semizzâde Mehmed Efendi’nin mecmuaya gönderdiği muhtelif yazıları 1914 senesine kadar takip edebildik. Bu hususta son bir misal verelim. Mecmuanın 12 Mart 1914 tarihli sayısında bir suâl sormuş. Bu sualinde onun, bir müderris olarak, dinî hassasiyetini görebiliyoruz. O sıralarda yeni yayımlanmış: “Kuran-ı Kerim Tefsir ve Tercümesi” başlıklı eserin yazarının kim olduğunu soruyor. Böylesine hassas bir eserin müfessir - müerciminin yetkinliğine çok önem veriyor. 

Yazımızı bu değerli şahsiyete devlet tarafından verilmiş İftihar Madalyası belgesinin özetiyle sonlandıralım: “İnegöl ulemasından Bosnalı Semizzade Mehmed Efendi, öteden beri umur-u harbiyeye (askerî işlere) bezl-i ianât (yardım toplamak) suretiyle ibraz-ı hamiyet etmekte olduğundan (vatansever dayanışma örneği sergilediğinden) dolayı kendisine İftihar Madalyası verilmiştir”.

Mevlâ, geçmişte ve bugün – Semizzâde Mehmed Efendi gibi - milletini devletini gerçekten seven insanların sayısını arttırsın.