Özer Yılmaz'ın Genç Gazete'de yayımlanan köşe yazısı.

Güvenmek inancın en temel değeri, olayların başlangıç odak noktası, her türlü zorluklarla baş edebilmenin ana kaynağı. Son zamanlarda ne yazık ki bu duygunun hem toplumsal bazda hem de bireysel bazda kaybolduğuna şahit olmaktayız. Güven hissiyatıyla canını, kanını, namusunu, her türlü varlığını karşı tarafa şartsız ve tereddütsüz teslim etme alışkanlığı ve duygusu varken artık bu duygular, bu hissiyatlar ve bu davranışlar kayboldu, kaybolmak üzere. Annesi oğluna, oğlu babasına, babası kızına, kızı annesine, annesi kocasına, kocası kayın validesine, kayın validesi gelinine, gelini kayın biraderine, kayın pederi gelinine güvenemez oldu. Güvensizlik duygusu toplumun yapısını içten içe güve gibi kemiriyor, bu kemirme öyle ya da böyle değil, toplumsal yapının dağılmasına sebep olacak nitelikte.

Ticaret erbabının aklı, fikri, zikri kazanmakta, oysaki kazanmak marifet değil, marifet lütuf olarak verilen değerleri koruyabilmekte. İnsanoğlunun eline verilmiş o kadar çok lütuflar var ki onları görmezlikten gelip elinde olmayanları hakkı olmadığı halde elde etmeye çalışmak insani bir davranış olmadığı gibi o kişinin insani özelliklerini de kaybetmesine neden oluyor. Güven insani ilişkilerin en önemli belirleyici unsuru olmuş olacak ki dünyanın en büyük otomotiv ürünleri sağlayıcısı Bosch şirketinin kurucusu Robert Bosch güven konusunda şu sözü çekinmeden söyleme cesaretini göstermiştir. ‘İnsanların güvenini kaybetmektense, para kaybetmeyi tercih ederim.’ Acaba bu söz mü Bosch’un dünya üzerinde en çok tercih edilen ürün olmasını sağlayan.

Güven kalite demek, güven itibar demek, güven sağlık demek, güven kazanç demek, güven hayat demek, güven huzur demek, hayatın idamesi aslında güven üzerine kurulmuş. Önceden bazı meslekler güvenin temsilcisi, bazı meslekler ise ikbalin temsilcisi kabul edilirdi. Güven kaynağı olarak kabul edilen meslek erbabına insanlar gözünü kapalı çocuğunu teslim eder, ‘Eti senin kemiği benim.’ Derdi. Son zamanlarda güven duygusunun temsilcisi olan meslek erbapları bile güven dejenerasyonuna uğradı. Bu meslek erbaplarının toplum nezdindeki güven itibarı azaldı, kayboldu. Güven itibarının temsilcisi olan meslek erbaplarının toplum nezdinde güven duygusunun kaybolmasını sağlayan unsurlar nelerdir acaba diye kafa yormak gerektiğini düşünenlerdenim. Meslek erbaplarının bir duruşu, toplumu aydınlatma görevi vardı. Giyimiyle, tarzıyla, düşüncesiyle, davranışıyla güven itibarının temsilcisi olarak kabul edilen meslek erbaplarının erkek temsilcileri, kadın çalışanlar için tanınan serbest kıyafet hakkını ne yazık ki suiistimal etmeye başladılar. Zamane erkek meslek erbapları giyiminden, kuşamından, davranışından, konuşmasından o mesleği icra ettiğini kestirmeniz çok zor, meslekler sıradanlaştı, toplum nezdinde güven erozyonuna uğradı.

Siyasi odak noktaları, insanlara güven telakki etmek zorundadır. İnsanlara güven telakki etmeyi başaramayan siyasilerin siyasi söylemlerden uzak durması gerekmekte çünkü toplumsal bakış açısından siyaset işi ile uğraşanlar güven bakımından hep en son sıralarda gelmekte. Oy uğruna kırk derede kırk yalan söyleyerek işlerin yürümeyeceği bilinmesi gerekiyor. Gerçi insanımız, siyasi yalan söyleyenlerin yalan söylediklerini bildikleri halde yine de oyunu gidip yalan söylediğini bildiği insanın partisine veriyor, bu bir realite. Siyaset işi yapmak isteyenler ikbalden çok, itibar peşinde koşmaları gerekir, itibarda ancak kendisinden çok başkasının işini yapması ile kazanılabilir. İtibarı odak noktası yapan siyasetçiler bir topluma girdiklerinde, o toplumda kendisine itibar edilmesini isterler. Bazı siyasetçiler, bağımsız bir politika üretemedikleri için ikbal ve istikballerini daha bir ön planda tutuyorlar. İkbal ve istikballe ilgili o kadar çok güven itibarını zedeleyici uygulamalar var ki, insanların işini normal prosedüre göre görmesi imkânsız bir hal almış. Hangi makam mevki ve hangi işi yapmak istiyorsanız, o makam, o mevki ya da o iş için siyasi desteği bulmak zorundasınız. Siyasi desteği olmayan bir meslek erbabının işini gönül rahatlığı ile yapabilmesi mümkün görünmüyor. 

Toplumsal güvenin zedelendiğini artık sağır sultan bile duydu. Toplumsal güvenin zedelenmesinin bir göstergesi de hayır işlerinin artık alenen yapılması. Görgü kuralları çok değişti, toplumun değer yargıları çok değişti. Değer yargılarının kıymetli olması toplumsal yıkılışı ve yok oluşu engelleyen unsurlardı.  Kültürümüzde hayır işleri gizliden yapılır, sağ elin verdiğini sol elin bilmediği bir anlayış ile hayır işleri yapılırdı. Şimdi maşallah yapılan hayır işleri canlı canlı, sosyal medya aracılığı ile reklam amaçlı olarak kullanılmaya başladı, hayır işlerinin de artık ticareti yapılmaya başladı. İnsanları hayır işine özendirmek adına yapılan bazı iyi niyetli etkinliklerin zaman zaman art niyetli insanlar tarafından suiistimale uğradığını görmekteyiz, bu da iyi niyetli insanların hayır işlemelerini olumsuz etkilemektedir. Suiistimallerin önüne geçmek adına değerlerin kıymeti yeniden ön plana getirilerek, toplumsal dayanışma örneğinde olmazsa olmazların başında olan güven duygusu yeniden baş tacı yapılması gerekmiyor mu?  ÖZER YILMAZ