Biraz sonra bizim torun da önde öğretmeni arkada arkadaşlarıyla beraber kapıdan çıktı ve koşarak yanıma geldi-Dedeciğim diye boğağıma sarıldı. Bayan hocası bana tebessüm ederek –Siz dedesi misiniz tanıştığıma memnun oldum diyerek torunumu emin ellere teslim ettiğine dair memnuniyetini görmem benim için ayrı bir sevinç kaynağı olmuştu. Ben torunu alıp eve döndüm.

Buraya kadar her şey çok güzel ve hoşuma gitmiş sevinmiş memnun olmuştum. Sonra eve geldikten sonra oturdum ve uzun uzun düşünmeye başladım ve gördüğüm onca güzel şey yerini üzüntüye bıraktı. Sebebine gelince yine aynı soruyu sormadan edemedim, Bize ne oldu, biz neden bu hale geldik, neden çocuklarımızı hapishane gibi yüksek duvarlı, tel örgülerle çevrili, demir kapısı zincirle bağlanıp, kilitlenene ve başında bir güvenlik görevlisi nöbet tutan binaların arkasına hapsediyoruz, korumaya çalışıyoruz. Biz ne hale geldik ki bir çocuk başında bir büyüğü olmadan veya bir yakınına teslim edilmeden okulun bir sokak arkasın da ki evine tek başına gönderemiyoruz. Veya çocuk okuldan tek başına eve dönemiyor.

Yine okul önünde torunun çıkışını beklerken iki kadının konuşmasına kulak misafiri oldum birbirine dert yanıyorlardı birisinin söylediklerini, dinledim anlattığı şuydu-Kardeş biliyorsun eşim yok, evde yatalak bir annem var çocuğu sabah erkenden getirip bırakıyorum, işe gidiyorum sonra çıkış saatinde koşturarak geliyorum onu alıyor bir sokak ötedeki evime bırakıyor, yine koşarak işime dönüyorum, her gün bu çilem devam ediyor ne yapalım sokaklar serseriler, sapıklarla dolu, servise de verecek imkânımız yok mecburi, her gün bu çileyi çekiyoruz.

Sonra kendi çocukluğumuzun okul günleri aklıma geldi, köy yerinde ilkokulu okurken hiçbir sıkıntımız yoktu. Servis derdi çocuğu okula götürme, okuldan alma derdi yoktu. Sonra kasabaya gittik fakir yoksul köy çocukları olarak ortaokulda okurken daha 12-13 yaşlarında uzak okula gidip gelirken sırtımızda pardösümüzü yoktu, kitabımız defterimiz eksikti, aç, susuz, soğukta, karda, kışta okulumuza yürüyerek gider gelirdik ama en azından can güvenliğimiz yerindeydi.

5 kişi bir odada kalır, yatar, kalkar, ders çalışır şimdiki çocuklardan yine de başarılı olurduk. Hafta sonları karda, kışta, yaya olarak 6-7 saatte köyümüze gider bir haftalık yiyeceğimizi getirir, kuru ekmekle ufak katıkla idare ederdik. Şimdi şartlar daha iyi ama o başarı yok. Dem ek ki o zamandan bu zamana kadar bir arpa boyu yol alamamışız. Şimdi ki çocuklar büyük, küçük bir adım uzaklıkta ki okula bile servisle gidip geliyorlar. Bize ne oldu, biz neden bu hale düştük.

Bir zamanlar dersten başka bir şey düşünmeyen gençlik şimdi ders yerine internetin esiri oldu, büyüklerin annenin babanın öğretmenin kimsenin sözünü dinlemiyor okula veya başka bir yere bir adım bile yürümüyor –Haydin savaşa gideceğiz desek  –Servis var mı diye soracaklar. Ben yine aynı soruları soruyorum:

Bize ne oldu?

Biz nereye gidiyoruz?

Biz neden bu hale geldik?

Sağlık ve esenlik dileklerimle.

ASLAN TORUN