Abdülvasih Duran'ın köşe yazısı.

           Televizyonda gördüğü deprem manzaraları orta yaşlı adam için çok anlamlıydı.Televizyonda peş peşe hızlı geçen her bir görüntü onun zihninde uzun süre iz bırakıyordu.Çünkü kendisi de küçükken bir deprem yaşamış,bu depremde kendisinden küçük bir kardeşini kaybetmiş,annesini de ağır yaralı olarak enkazdan çıkarmışlardı.

           Bundan dolayı televizyonda gördüğü her deprem karesini adeta yaşıyordu.Hanı anlatırlar ya, Nasrettin Hoca damdan düşmüş ayağı kırılmış.Onu ziyarete gelenler “Hocam! Önemli değildir geçer… diyenlere, Hoca:”Siz gidin.Daha önce damdan düşmüş ve ayağı kırılmış birisi gelsin.Ancak o beni anlar”demiş.

            Orta yaşlı adam her deprem görüntüsünü izlerken küçüklüğünde yaşadığı ve hala zihninde canlı duran o manzaraları hiç unutmamıştı.Kendisi de çadırda kalmış, bir keresinde meydana gelen şiddetli artçı sarsıntıyla çadırdan kaçarken ki halini de hiç unutmamıştı.

             Orta yaşlı adam bir insanın düzeninin bozulmasının ne kadar zor olduğunu biliyordu.Normal hayatta her insanın bir düzeni vardır.Eve geldiğinde uzanacağı bir çekyat,oturacağı bir koltuk,eline kumandayı alıp televizyonu açması,yemek ve evde ki çay saatleri,uyuma ve kalkma düzenleri v.b.Ama deprem bütün bu düzeni alt üst etmişti.(Allah kimsenin hayat düzenini bozmasın).

               Tek gözlü bir çadırdasınız,yatağınız  yer yatağı,tuvalet ,banyo sıkıntılı,acıktığınızda gidip ayak üstü atıştıracağınız bir mutfağınız yok.Zaman zaman sessizce dinlenebilmek için gidip uzanabileceğiniz bir yan odanız yok.Ve şu yok bu yok, yok,yok,yok…

               Orta yaşlı adam enkazın başında bekleyenlerin iç dünyasını iyi anlıyordu.Çünkü küçüklüğünde o da o duyguları yaşamıştı.Ömrünüzün ve hatıralarınızın geçtiği o güzelim eviniz  şimdi yerle bir olmuştur.Enkazdan çıkan küçücük bir hatıra bile sizin için çok değerli olmaktadır.O nedenle enkazın başında bekleyen o gönlü kırık depremzede çekim yapan kameraları fark etmiyor bile.Oysa normal zamanda kameraları gördüğümüzde mutlaka hiçbir şey yapmasak bile kameraya gülümser ve  el sallarız.

               Orta yaşlı adam İlahiyat alanında eğitim de gördüğü için Kur’an ve Hadislerin ışığında hayatı anlamak istiyordu.Anlamak istediği konu “Hayatta ki bu olayların açıklaması ne olabilir?”konusuydu.

               Deprem olduğundan beri insanları dinliyordu.Kimi “Sağlam binalar”,kimi “Kader” üzerinde duruyordu.Oysa Yüce Rabbimiz her zaman bizlere “Tedbir ve Takdir”i birbirinden ayırmamamızı tavsiye etmektedir.Örneğin:

-Tevekkül konusunda “Önce deveni bağla sonra Allah’a tevekkül et”.

-Dua konusunda önce fiili dua (elinden geleni yap) sonra kavli dua (Allah’a dua et).

-İşini sağlam ve güzel yapmak zaten dinimizin kesin emridir:”… Şüphesiz, Allah iyi ve yararlı işleri en güzel şekilde yapanları sever.”(Bakara ,195).

           Orta yaşlı adam sağlam bina yapmanın elbette ki birinci sırada olması gerektiğine inanıyordu.Ama bazıları bunu sanki “Tek şart” gibi göstermeye çalışıyordu.Oysa “Birinci şart” ile “Tek şart” arasında çok fark vardır.Takdirin payını da unutmamak gerekir.

           Takdir derken aklına durup dururken Hatayspor futbolcusu  ATSU geldi.Kimin aklına   gelirdi ki;”Atsu ,Afrika’nın batısında binlerce kilometre uzağında dünyaya gelsin ve Türkiye de Hatay da vefat etsin.Bitmedi.O gece biletini almış ve gidecekmiş.Ancak 90+ da attığı golden sonra kararını aniden değiştirmiş ve gece depreme yakalanarak hayatını kaybetmiş.

            Ve orta yaşlı adam her şeyin düz mantıkla anlaşılamayacağına karar verdi ve meleklerin teslimiyetini hatırladı.Daha fazla ileriye gitmek istemedi ve  meleklerin dediğini  tekrarladı:” Melekler, “Seni bütün eksikliklerden uzak tutarız. Senin bize öğrettiklerinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz her şeyi hakkıyla bilen, her şeyi hikmetle yapan sensin” dediler.”(Bakara,32).

                                                                                          Abdulvasih DURAN