Bugün gençlere ne anlatayım, diye düşünürken karşıma bir hadis-i şerif çıktı. Aslında insanı, kendi nefsinin, kendi fikirlerinin, kendi düşüncelerinin kibri altında ezilmesinden kurtaracak en etkili yol Allah'ın kelamına sığınmak ve Peygamberin (sav) sözlerine kulak vermektir, diye düşünüyorum.Önüme gelen kutlu söz şunu söylüyordu: "Amellerin, Allah'a en sevgilisi evvela vaktinde kılınan namaz, sonra anne babaya ihsan (iyilik), sonra da fisebilillah (Allah yolunda) cihad etmektir."

Bu hadis-i şerif belli noktalarda insana konuşma imkanı sağlıyor. Mesela namaz kılmanın öneminden ziyade vaktinde namaz kılmanın değerli olduğunu söylüyor. İyilik yapmanın, ihsanda bulunmanın ne kadar güzel olduğunun yanında anne babaya iyilik yapmanın daha güzel olduğunu belirtiyor. Vatan, millet, bayrak gibi kutsal değerler uğruna savaşmanın yanında Allah yolunda, Onun dini yüce olsun diye savaşmanın daha kıymetli olduğunu işaret ediyor.

Yani hadis-i şerifte bir derecelendirme söz konusu. Bir hassas anlatım, bir derin mana, bir engin söyleyiş var. Lakin ben bunlar üzerinde durmayacağım. Benim dikkatimi çeken şey "Allah'a en sevgili gelen" ibaresi. Neden bu ifadenin dikkatimi çektiğini de belirtmek isterim. Fark ettiğim kadarıyla çağımızda insanların meşgalesi içinde "Allah için, Allah uğrunda" gibi ibareler unutulmaya yüz tuttu. Modern çağın yeni insan tipolojisinde birey ve bireyin arzuları ön plana alındı. Batının hümanist fikirleri insan seviciliğinin ötesinde insanı, Tanrı karşısına yerleştirmeye, insanı tanrılaştırmaya yönelten algılar da dikkatimi çekmekte.

Böylece insanın isteği, arzusu, seçimi, beğenisi, hazzı... Her ne varsa bir numaraya yazılır oldu. İnsan o acziyetine rağmen kendini müstağni kabul etti, kimseye muhtaç değilmiş gibi algılamaya başladı. Din ve dini unsurlar insan hayatının kıyısına savrulurken bir taraftan farklı beşeri değerler ön safa geçer oldu.

Acaba nelerden bahsettiğim anlaşılabiliyor mu? Karamsar bir tablo mu çiziyorum, yoksa bu genellemede doğruluk payı olacak cümleler mi söylüyorum? Bu söylediklerimi, düşünce dünyamın çerçevesi olarak görebilirsiniz. Bu doğrudur. Ancak bir yere, bir duruma bakarak söylediğimiz bu sözler, baktığımız, izlediğimiz ve tespit ettiğimiz hakikatlerden de haber vermekte olsa gerek.

Bir nebze durup baktığım pencereden siz de dışarısını izleyebilirsiniz. "Bana göre, bence" gibi edatları hangi cümlelerin önüne ya da arkasına monte edildiğine bir bakın. Din hakkında bile "bence böyle olmalıdır" gibi bir ifade doğru mudur? Kitapta, "De ki: Dininizi Allah'a mı öğretiyorsunuz? Oysa Allah göklerde olanları da yerde olanları da bilir, Allah her şeyi bilendir." diye bazı gafillere, bedevilere itiraz eden cümle var. İşte kastettiğim de tam budur.

Çok dallı budaklı oldu anlattıklarım. Sadede gelecek olursak kendi nefsini ayaklar altına alıp Allah'a sevgili gelen davranışları yapmak isteyenler, gerçek iman edenler yani hakikatin sırrına vasıl olmak isteyenler, mutlu olurken "ben, ben..." diye egoizm rüzgarları estirenler, "bu çağda, bu zamanda olur mu öyle?" diye kıvırmaya çalışanlar, söylediklerimden rahatsız olacaklardır. Hoşa gitse de gitmese de, beğenilse de beğenilmese de, hakiki müminsen beğenirsin, Allah'ım hoşuna gidecek davranışlar, en önemli meşguliyetin olur. Senin arzu ve isteklerin şöyle kıyıda duradursun Allah'ın hoşuna gideceklerini önemsersin.

İnsanın kendi nefsini ayaklar altına alabilecek en büyük eylem namazdır. Namaz insanın kendisini aşması, ilahi huzura vasıl olmasıdır. Beni ailem anlamıyor, annen baban bana değer vermiyor gibi cümlelerin, sonbaharda ağaçlardan dökülen yapraklar gibi orta yerde uçuştuğu bir zamanda anne babaya iyilik yapmak ne kadar da değerlidir. Allah'ın hoşuna gidecek bir davranıştır bu, anne-babanın sevindirecek bir tutumdur bu, kendi nefsini ayaklar altına alabilecek bir yüceliktir bu... Diğer bir amel ise dünyada her şeyden çok sevdiğin ve canından da kıymetli olarak gördüğün Allah yolunda cihad etmek olacaktır. Eğer Allah'ı gerçekten seviyorsak, onun dediklerinin hiçbiri bize ağır gelmeyecegi gibi her bir emrinde nice hayırlar, nice faydalar gizli olduğuna inanırsak, dünyanın ve başkalarının etkisinden kurtulmuş oluruz. Böylece hakiki özgürlük ruhumuzdaki yerini bulur. Zaten bir insanın da isteyebileceği en güzel şey özgür bir dünyada yaşamaktır, öyle değil mi?