Genç kız, uzaktan eğitim alıyordu. Yeryüzünü saran salgının herkesi evine kapattığı günler geride kalsa da okullar henüz açılmamıştı. "Korku ile yaşamanın" ne kadar zor olduğunu iliklerine kadar hissederek geçirdiği günler ise sürüp gidiyordu her akşam Sağlık Bakanının yaptığı açıklamalarla.

"Uzaktan, yüz yüze eğitim" dedikleri yeni yöntem başlangıçta hoşuna gitmişti. Lakin zaman içinde bundan da sıkılmış okulunu, arkadaşlarını, tenefüsleri, sıraları, sınıfları, okul bahçesini arar olmuştu. Zaten uygulanan da yüz yüze bir eğitim değil aksine "yüzsüz" bir eğitimdi. Görebildikleri yüz, yani sima, yani veche, ya da sıfat birkaç öğretmenin yüzüydü. Arkadaşlarının hepsi kameralarını kapatıyor ve öylece ders dinlemeye(!) çalışıyorlardı. Acaba kaç işi ciddiye alıyor, kaçı "iş olsun" diye ekranda ismini gösteriyordu.

Genç kız, okula gider gibi üst baş hazırlanır, masasının başına geçer, kitabını-defterini açar, öğretmenini dinlemeye başlardı. Her işini de aynı disiplin ve ciddiyetle yapmaya devam ederdi ki arzu ettiği mesleği kendisine altın tepsi de sunacak olan üniversitenin kapıları ardına kadar açılsın önünde.

Her öğretmenin kendine has bir ders işleme yöntemi olmasına rağmen çoğunlukla öğrencilerinj zinde tutabilmek için sorular soruyor, cevap istiyorlardı. İsmi zikredilen öğrenci, ses vermediğinde muhakkak ki öğretmenin zihninde olumsuz düşünceler peydahlanıyordu.

Bazı derslerden çok sıkılır, bazılarından ise çok mutlu olur, çok güzel duygularla bitirirdi. Günü gününe uymadığı da olurdu yani hoşuna giden bazı derslerde gün olur çok sıkılırdı. Fakat her ne hal olursa olsun asla gevşeklik göstermezdi. Tıp kazanmak kolay değildi. Tıp değil de hukuk kazanmak kolay mıydı ya da diğer bir meslek sahibi olmak.

Genç kız böyle düşünüyordu... Mutlu olmanın yolu sadece para kazanmak değildi. İnsanlara faydalı olabilmenin getireceği gönül huzuru her şeyin üstündeydi. Derslerini daha dikkatli dinlenmesi için "üniversite sınavına" vurgu yapan birçok öğretmenin yanında "hayata hazırlayan" hatta "hayatın da ötesini işaret eden" öğretmenler de vardı.

Bu öğretmenlerden biri de edebiyatçıydı. 11. sınıfa geçtiği bu yıl, üniversite heyecanı gönlünün uç kesimlerinde titreşimler yapıyordu. Ders kitabının her sayfasını neredeyse satır satır okuyacak ya da okutturacaktı. Bu can sıkıcı eylemi bile dikkat çekici bir yöntemle öğrencilere kavratmayı bilmişti edebiyatçı.

Listeden rastgele seçtiği bir öğrenciye "haydi, sen oku bakalım, ama dikkatli oku, çünkü paragraftan sorular soracağım" der zihinlerin tembellik tuzunu alırdı.

İster edebi tür hakkında bilgilenme bölümü, isterse bir hikayenin paragrafı olsun, ne yapar yapar edebiyatçı okkalı bir soru bulurdu. Paragrafta cevabı olan soruyu görmek ve cevaplamak öğrencilerin de hoşuna giderdi. Ne zaman ki bir önceki konuyla ya da paragraf içinde yazılmamış bir düşünce hakkında sorsa, öğrenciler zorlanırdı.

Okuma ve anlamanın ardından gelen bu soru cevap mantığı zaman içinde öğrencilerde sağlam bir paragraf çözme kültürüne dönüşeceğine inancı tamdı edebiyatçının. Fakat genç kızın dikkatini çeken ve edebiyatçının tecrübesini fark etti şey bunlar değildi.

Hikaye konusunda yapmış olduğu açıklamaların ardından Sebahattin Ali'nin "Kamyon" isimli hikayesini okurken yazarın gözlem tekniğini etkili bir şekilde kullanmasının yanında mizahi bir dilin varlığına daha ilk paragrafta işaret edişi ve yine yazarın kurduğu cümleler ile onun psikolojisini yakalama çabası, ayrıca usta yazarın kullandığı kelimelerin birkaç yerde uygun düşmediğini fark ettirmesi genç kızı çok etkiledi.

Edebiyatçının bir metne bu kadar derin bakması, kızcağızı bir anda ürküttü de. Bir iki kelimeden, cümlenin kuruluş tarzından nasıl böyle yorumlar yapabiliyordu? Zaman içinde bir metne nasıl bakılması gerektiğini, neler söylediğini ve neler söylemek istediğini de fark etmiş olacağını anladı.

Şimdi sayısal derslerdeki dikkatin aynısını edebiyat dersinde göstermeye çalışıyordu genç kız. Çünkü edebiyatçı daha önce söylemişti: Dersin ne oldu önemli değil, önemli olan zihnin okuduğunu kavramış olmasıdır.

Genç kız, kendi anlayışına "cuk" diye oturmuş bu yorumu beğenmiş ve karakterine uygun düşen ders dinleme usulünü beğenmişti.