Anadolu'da Kılıçarslan elinden geldiği kadarıyla hem kendi çocuklarının arasındaki anlaşmazlıklarla hem de haçlılar ile mücadele ediyordu.

Selahaddin Eyyübi, Muvahhidler Devleti'nden yardım istedi. Son anda bir parça yardım gönderildi. O yardımın adı da Avrupa'dan gelecek gemilerin önü kesmekti.

Kudüs'ün fethine dahi sevinmeyen halife, Bağdat'ta oturuyordu ve Selahaddin'e yardım göndermeyi düşünmüyordu bile.

Nurettin Zengi'nin yakmış olduğu cihat meşalesini İslam ahlakı ile birleştirip Müslümanların yüz akı olabildi Selahaddin.

Soluk soluğa takip ettiği kelimelerin üzerinden büyük İslam mücahidi Kudüs Fatihi Selahaddin'i görmek, ona destek olmak, onunla aynı saflarda küffara karşı kılıç sallamak, kargı kullanmak, ok fırlatmak istiyordu.

Elindeki kalın kitabın bitmesini istemeyen adam İslam için mücadele ederken karısının cenazesinde bulunamayan, kızının düğününe iştirak edemeyen, onun hafızlık merasimi katılamayan bu büyük İslam mücahidi öldüğünde terekesinde bir altın ve otuz yedi dirhem bulunuyordu.

Romanı okuyanlar Müslüman bir komutan nasıl olur, ordusunu nasıl sevkeder, halkına nasıl dokunur, eğitim kurumlarını hastanelerinin nasıl inşa eder, fakir fukaraya nasıl yardım eder, onların gönlünü nasıl fetheder, savaşta nasıl dirayetli olunur... Her birini tek tek görebilme imkanı buluyordu.

Selahaddin'i okurken o günkü kahramanlar isim isim zihnimizin meydanında beliriyor, orduları sevk ederken, dağların yamaçlarında, derelerin kıyılarında çölün sıcaklığında onları görebiliyordu.

Bir filmdeki savaş sahnelerinin görüntüsü nasılsa kelimelerle oluşturulmuş savaş meydanları da öyleydi. Bu kadar isim, bu kadar asker, bu kadar coğrafya, bu kadar gayret-çaba usta bir kalemin eseri olsa gerek.

Neler yaşanabileceğini gönül penceresinden izleyebilen ve izlediklerini güçlü kalemi ile kelimelere yükleyen, olaylara duygularını ve düşüncelerini hakkıyla katabilen ve bunu okuyucusuna aktaran yazar Ali Emre'yi de gönülden tebrik ediyordu.

Kitabının son sayfasında yazılmış şiir, tarihi bir hakikati de haykırıyordu. "Temiz avazlardan kunutlar biçti, arzın ortasında bir fener yaktı. Beytülmakdis kurtulana dek gülmeyen o dudaklar nereye gitti."

Dizelerini okuyunca ne güçlü bir imana sahip olduğunu, Nurettin Zengi'nin bizzat yaptırdığı minberi Kudüs'e getirip yerine koyduğun da ne kadar ahde vefalı biri olduğunu hatırladı.

Yarım belgesel özellik taşıyan romanda hem yalnız ve masum bir insan hem de kurucu ve yol gösterici bir önder olan Selahaddin'in hayatı zengin ayrıntılarını ve etkili hikayelerini gözünde canlandırdı ve sonra gönlüne muhabbeti ile beraber gömdü, mezarına konulan kılıcı gibi.