BARIŞTIRAN AĞABEY
Kendi yaşı otuzlarda olup, yirmi beş yaş ortalamasında bir arkadaş grubu ile arkadaşlık yapıyordu. Grup, yaşları genç olmasına rağmen büyüğü küçüğü, doğruyu yanlışı ayırt edebilen bir gruptu. Aşağı yukarı yakın mesleklerde olduklarından iyi anlaşıyordular.
Bir gün gruptan biri, iki arkadaşın ismini söyleyip “Ağabey onlar birbiriyle konuşmuyorlar, sen onları bir yemeğe götürüp barıştırsan.” Ağabey “Hay hay” dedi barıştıracak olmak hoşuna da gitmişti. İlçede önemli bir içkili restoranda bir araya geldiler. Ağabey onları ikna etti barıştılar.
Birkaç ayda bir küsüşüyorlardı, arkadaşları ağabeyden ricacı oluyor o da barıştırıyordu. Aslında yapılan bir şakaydı, kimsenin küsüştüğü falan yoktu. Ağabeyin işin farkına varması epey zaman almıştı.
BAYRAM GELSE’DE GİTSEK”
Seksenli yıllara kadar olan dönemlerde, çarşıya yakın oturan aileler için perşembe sabahları erken saatlerde köydeki akrabalarının misafirliğe gelmeleri çok tanıdık gelecektir. Çünkü köy arabaları şehre erken girerler, pazar yeri ise daha geç faaliyete geçmektedir. Dolayısıyla sokakta kalmak zor olacaktır.
Yine böyle bir Perşembe günü, Kapı çalınır, gelen misafir karşılanır, kahvaltı edilir, çaylar kahveler içilir, her şey güzeldir. Yine de misafirlik biraz uzamış olmalı ki misafir “Bayram gelse de gitsek” gibi bir laf etme ihtiyacı duyar. Bayram gelince gidilecek lafını duyan evin yaşlı ninesinin sesi duyulur. “Kızım hiç öyle misafirlik mi olur, bayrama kaç ay var, senin haberin var mı?”
Ninenin dışında herkes gülmüştür. “Yok yok teyze bayrama kadar durulur mu hiç? Benim adamın adı Bayram, birazdan gelir onu demek istemiştim” Bu sefer mahcup olan nine de gülmüştür.
BELEDİYE ÇAYCISI VE MÜFETTİŞ
Hükümet ile belediyenin ayrı siyasi partilerde olduğu dönemlerdeki müfettiş denetimleri belediyeler için daha bir sıkıntılıdır. Doksanlı yıllar İnegöl Belediyesinde de böyle bir dönem yaşanmaktadır.
İki müfettiş İnegöl Belediyesine gelir kendilerini tanıtırlar. Ayrı bir çalışma odası kendilerine tahsis edilir. Başkan, bazı belediye meclis üyeleri, üst düzey memurlar müfettişlere hem de yardımcı olma, hem de anlama telaşındadır.
Müfettişlerimiz çaycıyı çağırmalarını ister, çaycı gelir. Müfettiş sorar “Burada çay markayla mı.” Çaycı soruya pek bir anlam veremez ama yine de cevaplandırır. “Tabii markayla, burası Çocuk Esirgeme Kurumu mu.” buz gibi bir hava esmiştir. Çaycımız çayı içersen hesabını da ödersin demek istemiştir.
Müfettişlerimiz de belediyede uzunca bir süre kalacaklarını düşündüklerinden içecekleri çayların paralarını kendileri ödemeyi düşünmüşler o yüzden her çay içtiklerinde mi para verecekler yoksa markamı almaları gerekiyor onu öğrenmek istemişlerdir.
TURHAN ŞAHİN'İN ÖYKÜ TADINDA İNEGÖL isimli eserinden düzenlenip yayına hazırlanmıştır.