Birçok yerin esnafı gibi İnegöl’de esnaflık yapanlar da sattıkları ürünün büyük kısmını İstanbul’dan alırdılar. O yüzden işin şekline, hacmine göre ayda bir, en fazla iki ayda bir İstanbul’a gidip alışveriş yaparlardı.
Bu yolculuklar da genellikle gece 02.00 otobüsü ile gitmek, ertesi gün en geç akşam 18.00 arabası ile dönmek şeklinde olurdu. Dört arkadaş öyle yapmadılar, içlerinden birinin özel otosu ile pazar günü gündüz yola çıktılar, gece de İstanbul’da içkili bir eğlence yerine oturdular.
Alkolün etkisi ile içlerinden biri eğlence yerinde başka bir müşteri ile kavga etti. İnegöllüler hem yabancı hem de haksız olunca arkadaşlarını koruyamamışlardı. Üzülmüşlerdi ama yapacak bir şey de yoktu.
Birisi yerde yatan arkadaşına “Sen de bir tane çaktın ama iyi çaktın ha” dedi. Arkadaşları yerden kalkmaya çalışarak “Hak etti ama şerefsiz” cevabını verdi. Sıkıntı beklenilenden kolay çözülmüştü
YENGE BENİ TANIR
Bilindiği gibi mobilya imalatçıları işyerlerinde ebatladıkları suntaları mobilya presleme atölyelerinde fason bir ücret karşılığı preslerlerdi. Önceden belirlenen saatte randevu verilir. Aksaklıklara sebebiyet vermemek için de malı sıkılan müşterinin malı sonlanana kadar da araya iş alınmaz, genel uygulama böyledir.
Seksenli yıllar, bir mobilyacımız, beraberinde tanınmış bir kuyumcu esnafı ve preslenme işlemi on beş dakikayı geçmeyeceği belli olan az miktarda sunta parçaları ile ilçemizdeki bir mobilya presleme atölyesine girer. Atölyede rutin bir gün yaşanmaktadır.
Az miktarda olan mallarını preslemek için ricada bulunurlar. O anda malı sıkılan mobilyacı pek ilgilenmez, presçi de üzülerek dört saat sonra işlerinin biteceğini, ancak o zaman sıkabileceklerini söyler.
Kısa bir sessizlik olur bu kez mobilyacının yanındaki kuyumcu şansını dener. Belli ki suntalar onun işyeri dekorasyonunda kullanılacaktır. “Beni tanımadın galiba” presçi biraz da mahçup cevap verir “Yok tanımadım.” Kuyumcu tanınmış biri olduğunu ifade etmekte ısrarcıdır.
“Sen tanımadın ama, yenge tanır”. Bunu duyan presçi infilak eder. “Lan yenge beni doğru dürüst tanımıyor da seni nerden tanısın?”. Orada bulunanlar araya girer, durumu izah ederler. Kuyumcu, mesleği gereği kadınların daha iyi tanıdığı biri olduğunu anlatmak istemiştir.
YENİ SİYASETÇİ
1984 yılı yerel seçimler öncesi siyasi partiler rutin köy gezilerini yapıyorlar. Büyük köylerimizden birinin köy kahvesinde partinin belirlediği konuşmacılar konuşmalarını yaptılar. Gelen partililerin de köylülerimizin de neşesi iyidir.
Köylülerden bir istek gelir, yakından tanıdıkları bir il genel meclisi üyeliği adayının da konuşma yapmasını istemişlerdir. “İl Genel Meclis Üyesi seçilirsen köyümüze neler yapacaksın anlat” derler. Adayımız konuşma yapmayı planlamadığından hazırlıksızdır ama konuşmak zorunda kalır.
“Yolunuzu yaptırırız.” diyecek olur köylüler “Bizim yolumuz güzel.” diye cevap verirler. “Okulunuzu yenileriz.” diyecek olur köylülerimiz “Okulumuz yeni.” derler. “İçme suyu…” der demez “Bizim suyumuz da güzel. “denir.
Hareket alanı iyice daralan adayımız “Ne yapalım arkadaş, çeşmelerinizden portakal suyu akıtırız.” Başlarlar hep birlikte gülmeye.
TURHAN ŞAHİN'İN ÖYKÜ TADINDA İNEGÖL isimli eserinden düzenlenip yayına hazırlanmıştır.