Garip bir başlık oldu. Yıllardır bu mesele konuşulur bu memlekette. Biri "dini" diğeri "resmi" olmak şeklindeki çift nikahlılık. "Neden bu iki başlılık vardır?" diye sorsak, "kutsal laiklik" kavramına çapıp yankılanan cevaplar tatmin etmeyecektir gönlümüzü.

Bir dert daima dermanını arar. Müslüman Türkler olarak dini nikah olmadan eşine dokunmayı uygun görmezdik. Resmi nikah, vatandaşlık haklarını korumak ve devlet tarafından onaylanmak gerektiğini bilmekteydik. Böyle olabildiği için, yapılabildiği için bu güne kadar devam etti ve ediyor zaten.

Bu günlerde yapılan bir yasal düzenleme ile müftülere de nikah kıyma yetkisi verilmek istendi. Verildi ve dine karşı olmayan (!) zihniyet sahiplerinden yüksek tonda itiraz naraları kutsal kavram laiklik adına.

Geçmişte bir TV programda "nikahsız birlikteliğin" (evlilik denmemişti sanırım) laikliğe aykırı olmadığı ancak "dini nikahla" bir evliliğin kurulması "laikliğe aykırı" olduğu savunulmuştu. Haklıydılar... Çünkü devletin kanunlarını, dini temeller üzerine inşa edilmeye çalışılmış olacaktı, dini nikah kıyarak(!) Bu da laikliğe aykırıydı.

Şimdi devlet yetkilileri, 657 sayılı devlet memuru olarak görev yapan Müftüler de nikah kıyacak ve nikah memurları gibi. Tabii "laiklik" her şeye burnunu sokmamış olacaktı böylece.

Burada bir not düşelim derin ve kapsamlı bir tahlili sonucu olarak. Sanırım birileri inandığı gibi yaşamak ve yasalarının bir kısmını inanç kuralların dahilinde olanları da icra edilebilir bir noktaya taşımak istiyor, diğerleri de (ki genellikle böyle konularda itiraz edenlerin birçoğu) yaşam biçimi haline getirdikleri ve laiklik kavramıyla bayraklaştırdıkları tutum ve davranışlara aykırı buluyorlar.

"Cumhuriyet kazanımları" denilenler ile "inancın gereği" arasında bir sürtüşmenin sonuçlarına daha şahit oluyoruz. "Dini yaşamaya önem vermeyenler" istediği gibi bir hayat sürerken "dini ciddiye alıp gereğini yapmak isteyenlere" daima laiklik kavramıyla "yassak kardeşim" denilmiş yakın tarihte. Bu düşüncemi anlamlı kılan bir alıntı yapalım:

"Ülkemizdeki son gelişmelere bir bütün olarak baktığımızda, hayatın her alanında bir din referansı görüyoruz: Eğitimde müfredatın ve uygulamanın tamamen dine referanslı hale getirilmesi, kadınların yaşam tarzına, kaç çocuk doğuracağına, kahkahasına yapılan müdahaleler bunlardan sadece birkaçı... Yani aslında biz din referanslı bir ülke haline geliyoruz. O nedenle resmi nikahın kimin yaptığının elbette önemi var." Kim söylemiş bunları? İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği Başkanı, Yeditepe Üniversitesi Öğretim Görevlisi Nazan Moroğlu

"Şimdiki yasal çalışmalarla diğeri yasaklanmış değil, sadece isteyenlerin inancının gereği olan bir yöntemle nikahı kıyılacak olmasıdır. Devlet, vatandaşlarına bu hakkı vermesiyle "laikliğin dini yaşantıyı da garanti alması" noktasına derin bir katkı sunulduğunu niçin kabul edilmez, anlamıyorum.

Tamam, sen veya o laik, o zaman resmi nikahla evlen, diğeri de müftü beyin nezaretinde evlensin, ne olacak ki.

Asıl benim de henüz bilmediğim nokta nikah esnasında kurulacak cümlelerdir. Nikah memurunun "Belediye başkanının bana verdiği yetkiye dayanarak" cümlesi Müftülerin dilinde "Allah'ın emri, Peygamberin kavli, İmam-ı Azam içtihadı... vb. ifadeler biçiminde mi kullanılacak? Zira Peygamber Efendimiz (sav) "Siz, kadınlarınızı Allah'ın emaneti olarak aldınız" emr-i fermanı var, biliyorsunuz.

İslam fıkıh kaynaklarında nikahın ne kadar önemli olduğu anlatılır ve telaffuz edilecek her kelimenin kök, şahıs ve zaman eki bile önemlidir. "-Kabul ettin mi?" "-Ettim" gibi. "-Ediyoruz musun?" "-Ediyorum" makbul olmaz. Dil incelikleri çok mühim.

Bir avuç insan olarak, neden bu kadar çırpınıyorlar. Onların yaşam tarzına dokunan ve yasaklayan yok ki? Bir dönem inançların, Müslümanca yaşamın yasaklanması gibi değil. Tüm bunlar gösteriyor ki ülkemizde ileri bir demokrasi rüzgarı esmekte, ve's-selam.