Uzun zamandan beri gerek sosyal medyada gerekse yazılı ve görsel basında sağduyulu insanların kabul edemeyeceği duyumlar yazılıp çizilmekte. Malum ABD bir ülkenin içine el atınca o ülke iflah olmaz. O ülkede ya darbe olur ya savaş çıkar ya da ekonomik kriz çıkar. Onun için köpeğe bulaşmaktansa çalıyı dolaşmak daha iyidir ama ne yazık ki ABD iliklerimize kadar içimize girmiş. NATO üyesi bir ülke olduğumuzdan NATO teşkilatına verilen sözler ya da ABD ile yapılan özel sözleşmeler nedeniyle ABD’nin ülkemizin değişik yerlerinde üsleri var. Bu üsler, ülkemizin ve NATO’ya üye ülkelerin güvenlik ihtiyaçlarını karşılamak için kurulmuş. Bu düşünce boyutundan bakılırsa NATO üslerinin ülkemizin güvenliği için vazgeçilmez olduğu söylenebilir. Olaylara yalın halinde bakılırsa NATO üslerinin gerekli olduğu ortaya çıkıyor. Oysaki şeytanın gör dediği şeyler de tam burada ortaya çıkıyor. NATO’ya üye bazı ülkeler ile özellikle ABD, ülkemizin güvenliğini tehdit etmek için her türlü gayri meşru işleri yapmayı kendilerine mukaddes bir vazife olarak kabul etmişler.

NATO’nun kurulmasına öncülük yapan ABD ile üye İngiltere, Almanya, Fransa ve diğer bazı ülkeler Gazze katliamında Siyonist İsrail’i destekleyeceklerini açık açık söylediler ve fiilen de gerek maddi gerekse manevi olarak destek verdiler ve hala da veriyorlar. Bu ülkelerin, ülkemizde bulunan üslerden elde ettikleri bilgileri Siyonist İsrail ile paylaşmadıklarını kim garanti edebilir. Cumhurbaşkanımız üslerden elde edilen bilgilerin NATO ülkeleri arasında paylaşıldığını, başka ülkelerle paylaşılmasının söz konusu olmadığını söyledi. Cumhurbaşkanımızın sözüne sonuna kadar inanıyoruz, burada sıkıntı yok. Sıkıntı, varlıklarını sömürü, kan ve kin üzerine kurmuş sözde insan hakları savunucusu olduğunu iddia eden bu ülkelere, ülkemizin mahrem bilgilerini nasıl teslim edeceğiz? Bu ülkelere mahrem bilgileri teslim etmek ne kadar doğru olur? Ülkemizin güvenliğine karşı sürekli tehdit oluşturan ya da tehdit oluşturacak oluşumlara destek veren ABD ve müttefiklerine ne kadar güvenebileceğiz? İşte şeytanın gör dediği olaylar tam da burada başlıyor. Bu anlamda şeytanın gör dediği şeyler oluyor şüphesi benim hep beynimi kemirip duruyor. O zaman bu üslerin derhal kapatılması gerekmez mi?

Yukarıda yazdığım dış siyasete istinaden iç siyasette de şeytanın gör dediği şeyler oluyor. Seçim yapıldı bitti ancak seçim zamanında bazı belediye başkanlarının mal varlıkları çok tartışıldı, konuşuldu. Bir belediye başkanı adayının adına çok sayıda dairelerinin olduğu sansasyonel bir biçimde basında yer aldı. Bu söylentileri bitirmek isteyen belediye başkan adayı Tapu Müdürlüğünden aldığı belgelerle adına kayıtlı tapu olmadığını açıkladı. Bazı manipülasyonlar yapılmış olsa da şeytanın gör dediği ayrıntıların irdelenmesi gerekliliğini düşünenlerdenim, bu amaçla şeytanın gör dediği olay tam burada başlıyor. Belediye başkanı adayı, ortağı olduğu şirketin bir tüzel kişiliği haiz olduğu için tüzel kişilik adına kayıtlı tapuları göstermek yerine kendi adına kayıtlı tapuların olmadığını göstererek insanları ikna etme yollarını tercih etti. Oysa tapu kayıtları şahıs adına değil tüzel kişilik adına sorgulanmalıydı. Tüzel kişilik adına kayıtlı tapuların şahıs adıyla sorgulanması halinde tapu kayıtlarında kişinin adına rastlamak mümkün olamaz. Belediye başkanı adayının hissedarı olduğu şirketin tüzel kişiliği adına kayıtlı tapu kaydı var mıydı, yok uydu? Bunu kimse bilmiyor.

Bazı meslekler var ki beyaz ipek kumaş gibidir, her türlü lekeden uzak durması gerekir. Her meslek grubunun aynı temizlikte olması beklenir ama özellikle bir meslek grubu var ki daha bir dikkatli olması gerekiyor. Her platformda fakirliğin bir erdem olduğunu dile getirenler her nedense bazı konularda sus pus oluyor. Bilindiği gibi bir otomobil markasının A6 serisi yerine A8 serisi herkes tarafından bilinen kurumun yetkilisine makam aracı olarak tahsis edilmiş. Makamlara araçlar tahsis edilebilir, burada bir abesin olmadığını ifade etmek istiyorum. Söz konusu aracın satın alınmadığı ama kiralandığı ifade edilerek kuruma iftira atıldığı iddia edildi. Satın alınmadığı halde satın alındığı yazılırsa bu iftira olur, bu doğrudur. Asıl şeytanın gör dediği irdelenmesi gereken şey lüks aracın kullanımından söz konusu kurumun yetkilisi yararlanıyor mu yararlanmıyor mu? Olay şuna benziyor ‘Ha Ali Hoca, ha Hoca Ali’. Sonuç itibariyle lüks araç aynı odağa hizmet ediyor. Satın alınıp ya da alınmaması keyfiyet için bir anlam ifade etmiyor. Ne kadar manipülasyon yapılırsa yapılsın ‘Güneş balçıkla sıvanmıyor.’

ÖZER YILMAZ