Ömrünün yarım asra dayandığı günlerdeydi. Mesleğinin çeyrek asrının verdiği olgunluğu yaşıyordu saçlarına aklar karışmış öğretmen. Böyle bir demde kendini yaşlı hissettirecek işaretlerin uç verdiğini görüyordu.

Hayatının mazi tarafına bakınca yapıp ettiklerinden bazıları yani büyük harflerle yazılmış olanları çabuk fark ediliyordu. Öğrencilik yıllarından itibaren ruhunda boy atmış sosyal mücadele rüzgarları derin izler bırakmıştı.

Şimdilerde ulaşan bir davetiyede 30. Yıl Vefa Buluşmalarına çağrı vardı. Vefa kelimesi hayatının her noktasında kıymetini hissettiren bir cevher gibiydi. Vefalı olmayı insan olmasıyla eş değer tutardı. Dostlarına, öğretmenlerine, öğrencilerine karşı derinden muhabbet besleyen gönül sahipleri için göz ardı edilecek bir şey değildi vefa...

Yakın zamanda kaybettiği babasını, babasının sözlerini sınıftaki öğrencilere dahi anlatırdı. Hayatında büyük değişimi yapan ve bir trafik kazasında Rabbine emanet ettiği abisinin hatırını yere göğe sığdıramazdı. Her yıl kabri başında okur ve hayırla yad edici programlar tertip ederdi.

Üzerinde kalıcı emekleri bulunan hocalarını, isimlerini anarak onlardan öğrendiği cümleleri de paylaşırdı. Uzakta oturanları kandillerde arar dualaşırdı...

Velhasıl vefa duygusunu ölüye diriye karşı tescillenmiş bir vaziyette yaşardı aklının kestiği, imkanları elverdiğince...

30. Yıl Vefa Buluşmaları isimli davet aynı inancı dava edilmiş öğretmenlerin gönül birliği ile kurdukları sendikadan gelmişti. Gitmemek olmazdı, olmadı da... Eğitimciler Birliği Sendikasına beş yıl başkan sıfatıyla hizmet etmiş biri olarak davet olunduğu mekanda bulunmaktan onur ve gurur duyduğunu hissediyordu.

Bir akşam vakti hızla dönen dört tekerlek sadece mesafeleri değil özlem yüklü gönülleri de yaklaştırıyordu. Yollar aşılmış, trafik atlatılmış, muhabbetler başlamıştı. Bursa'nın tüm ilçelerinden akın akın gelen eski yıllar toplanmıştı bir kaç yuvarlak masanın etrafında. Kürsüdeki kibarlık, seçilmiş kelimeleri telaffuz ederken saygı kokuları da her masanın ortasında mis gibi kokuyordu.

Sonra istikameti belirten ilahi kelam katıldı bu kokunun derununa. Gönüller mest ü hayran, boyunlar bükülmüş, gözler kapanmış halde lahuti alemlerde seyrü sefer eyliyordu. Kürsüye davet edilen mücadele yüklü yürekler dingindi ve yeniden farklı bir şeyler yapmanın yolunu işaret buyuruyordu. Ardından söz alan, vedaya büyük bir yatırım yapıyordu terleyerek geçen günlerin anısına. Belki de vefa, mazinin kırıklarını hafif hafif süpürüyordu gecenin hatırına.

Selamlamalar bitmiş söz ve vakit temennilere kalmıştı. Sesi uzaklara ulaştırma vazifesi ile icad edilmiş mikrofon dönüp dolaşmış zamana damga vuracak sözün sahibine ulaşmıştı. Güzelliklerin imbik imbik damıtıldığı böyle bir vakitte il başkanının sözlerinin ahenk ve duasından ilham alarak kurulacak cümleler henüz zihin toprağında gizliydi. Söz sözü açtı, mana manaya karıldı ve samimiyet ete kemiğe bürünüp döküldü dudaklardan. Bunları herkes duydu, herkes söyleneni bildi ve idrak etti.

"Biz, büyük şair, söz üstadı Mehmet Akif İnan'ın kurduğu inanmışlar, eğitimciler sendikasının öncüleri olarak 30 yıldır bu çatının altında davanın kutsiyetiyle yürüdük. Kurulduğu günden bu güne 802 kazanım elde etmiş bir sendikanın bana kazandırdığı en büyük nimet siz dostlarımdır. İnsan bu hayatta daha kıymetli neye sahip olabilir ki! Sendikal kazançlar olacak elbette, lakin bunlar bizi biz yapan şeyler değil. İnsan muhtaçtır kendisi gibilerine. Ben bu çatı altında bunları buldum. Benim sendikal kazancım sizlersiniz." Sustu ve nefeslendi bir kaç saniye. Sonra "ekseriya üçüncü nesil başkanlarının yönetimde olduğu sendikamızın, toplum nezdinde daha fazla ve daha etkin vazife yapacağına inanıyoruz." deyiverdi.

Kısa ve öz hitap gönüllerde makes bulmuştu. Dostlar bir karede vakti sabitleyip ceplerine koydular. Salondan ayrılırken ellerine tutuşturulan hediyelerin anlamını düşünüyorlardı.