"Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır" derler ya... Bizim de şubat ayında yüreğimiz yanar. Şubat ayı geldi geçti, acı hatıralar tazelendi. Neden mi bahsediyorum? Tabii ki 28 Şubatın o kötü günlerinden bahsediyorum. O büyük zulümden söz açmak istiyorum müsaadenizle. Bin yıl sürecek denilen o kara günleri bir kez daha hatırlamak istiyorum.

Çünkü insan acısını da miras bırakmalı gelecek nesillere. Fetih ve zafer günlerini hatırlamak kadar bilinç ve şuur verir bu bize. Hatırlamak ve hatırlatmak... Rabbimiz kitabında "hatırlat, hatırlatmak fayda verir mümine..." buyuruyor ya. Ayrıca başka bir ayette "Sizden öncekilerin başına gelenler sizin de başınıza gelmeden cennete giriverebileceğinizi mi sanıyorsunuz?" Rabbimizin ifade buyurduğu bu hakikatler ortada iken nasıl olurda genç kızlarımızın başörtüsüne uzanan o zalim elleri unutabiliriz? İnsanları aptal yerine koyanları ve o ikna odalarını hiç yaşamamış gibi vasıl geçiştirebiliriz?

Tarih hesap sormaz mı bize? Suskun şeytanların derekesine düşmez miyiz o vakit? Şimdilik geride kalan bu kara, karamsar ve kötü günlerdir. Ancak devranın döndüğünü herkes biliyor. Dün, şiir okudu diye hapishaneye gönderilen, "siyasi hayatı bitti" denilen, "muhtar bile olmaz" diye dalga geçilen Cumhurbaşkanımızın bizzat kendisi devranın döndüğüne delalet eder.

Öyleyse yapılanları unutmayalım.

Bir de şuradan bakalım. 1915 Ermeni soykırımı diye dünya kamuoyunda kabul ettirilmeye çalışılan sözde soykırım ile ülkemiz sıkıntıya sokulmaya çalışılıyor. Yani asimile olan toplumdan başka kimse tarihini unutmuyor. Gelecekteki çıkarları için o kirli yalanlarını sürüyorlar namlunun önüne.

Biz burada hiç kimseye şubat zulmünün anlamanın mantığını anlatmak derdinde değil, o yapılanları hatırlamanın ülkemizin birliği ve beraberliğindeki hassas tesire dikkat çekmek istiyoruz.

Bir olursak, bin yıl sürecek denilen deli saçması beklentileri, üç gün sonra gömeriz tarihe. Kara ve zulüm dolu günler berrak günlere dönüşür.

"Şehitler ayıdır Şubat" deriz zaman zaman. Neden? Dinimiz, İslam için mücadele eden güzel insanların bazıları da bu ayda Rahman'a yürüdüler. Cümlesinin ruhuna el-Fatiha...

"Bir sağdan bir soldan astık" diye beyanat verilen 12 Eylül askeri darbesinden önce ülkemizde oluşturulan yapay sağ sol kavgaları arasında İslamcı gençliğin gür ve cesur sesi Metin Yüksel, bir Cuma namazı çıkışı Fatih Camii avlusunda başına kurşun sıkılarak şehit edildi. Adına ezgiler yazıldı, bestelendi, söylendi, "

Şehitler ölmez, ölmez

Şehitler ölmez ölmez,

Ölü demeyin aman

Ölü demeyin aman...

Sonra dünyanın öbür ucundaki "medeniyet denilen kahpe hakikat yüzsüz" sıfatının en hakikatli ülkesinde bir Afro-Amerikalı olmayı göze alacak kadar gözü kara bir yiğit adamdı Malik el Şahbaz. Eski adıyla Malcolm X, kürsüde konuşma yaparken salondaki kargaşalıktan yararlanan ajanlar tarafından çocukları ve ailesinin gözleri önünde vurulmadan kısa bir süre önce "şimdi şehadet vakti" demişti.

Sonra Mısır'da Müslüman Gençlere yaptığı konferanstan dönerken, arabasının yolu kesilerek silahı alınan ve sonra da uğradığı suikast sonucu hastaneye yaralı giden ancak elektrikleri keserek ameliyatı önlenen ve öylece Rabbinin katına çıkan büyük alim, yüce şehit Hasan el-Benna'yı anmadan ve ruhuna bir Fatiha göndermeden Şubat ayını geçmemesi lazımdı.

Yazdığı Frenk Mukallitliği isimli eserle Şapka Kanununa muhalefet etti gerekçesiyle İstiklal Mahkemelerinin idam ettiği (bazıları her ne kadar da "vatan haini"ydi gibi yanlış kanaatte olsalar da) büyük alim İskilipli Atıp Hoca'yı zikretmemek olmazdı. Daha nice güzel insanları ve daha nice acı olayları anmadan geçersek vicdanımız bizi rahat bırakmaz.

Mart kapıdan baksa da bakmasa da, kazma kürek yerine canımızı yaksa da hepsinden büyük imanımız vardır Allah'ın izniyle. Unutursak bizi de unuturlar ve onların başına gelen bizim e başımıza gelir.